Dışarıdan bakınca bile yükseliği ve mimarisi baş döndüren şirketin son katına geldiğini bildiren asansörün robotik sesinden hemen sonra kapısı da açılınca aynada son bir kez kendine bakıp çıktı Jungkook.
Kat girişinde kendini karşılayan Jungha'ya selam verip son konuşmalarına dayanarak orada olduğunu düşündüğü Namjoon'un odasına yöneltmişti adımlarını.
Onunla bir şey konuşmak istediğinden Taehyung ve Seokjin ikilisinden önce gelmiş olmayı umsa da evi en uzak olan kişi olduğundan pek ihtimal vermiyordu bu duruma.
Belki Taehyung ile yarışıyor olsalar önce gelirdi, o ayrı.Birkaç büyük adımda ulaştığı gri kapıyı hafifçe tıklatsa da bir yanıt alma gereksinimi duymadan açmıştı. Kendine dönen üç çift gözden ikisinin beklenmedik olmasıyla anında mahçup bir ifade yerleşti yüzüne. "Böldüm sanırım, çok pardon."
Aslında başına geleceği bildiğinden amacı bir yandan da hemen oradan sıvışmak olsa da pek de hazzetmediği adamın beklediği fırsat ayağına gelmiş gibi keyifle gözlerinin parladığına şahit olmuştu.
"Ah, bugün şanslı günümdeyim anlaşılan. Başta senin de burada olmanı istemiştim ama Namjoon yoğun olduğunu söyledi."
Anlaşılan oldukça yanlış bir zamanda gelmişti...Onay almak için anında bakışlarının kaydığı Namjoon'un da 'geleceğin zamanı sikeyim' der gibi baktığını fark edince yüzüne pek de samimi olmayan bir gülümseme yerleştirip "Setim şansa erken bitti, Namjoon hyung ile bir şey konuşmaya gelmiştim ben de." diye mırıldandı inandırıcı bir tonda.
Zaten buna pek takılmayıp sadece eline geçen fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye odaklanmıştı otuzlarının ortasında olan adam. Daha önce birçok kez şirketindeki ilgili kişileri gönderip başarısız olduğu anlaşmayı şimdi direkt söz konusu kişiyle konuşacak olmak belki de son şansıydı.
Özellikle ülkelerinde 'Jeon Jungkook' isminin etkisi tek başına kendi şirketiyle eşdeğer sayılırdı ve bu büyüklükteki biriyle yapacağı reklam anlaşmasının getirilerini tahmin bile edemiyordu.
Öylesine açtığı canlı yayında içtiği içeceğin bile dakikalar içinde tükendiği biri hem elde edeceği maddi kazanç hem de kapatmak istediği birkaç pürüz açısından kusursuz bir seçimdi."Karşılaşmamız iyi oldu, otur lütfen."
Başka çaresi olmadığından kafasını sallayarak içeri geçmiş ve iki kişilik siyah deri koltukta olan Namjoon'un yanına oturmuştu. Zaten kabul etmeyeceği belli olan teklif için zaman harcayacak olması sinirini bozsa da saygısızlık etmemek adına sabırla karşısındaki adama baktı. "Dinliyorum?"
"Markamın önceki tekliflerini kabul etmemeniz beni üzdü," diye söze giren adamı düz bir ifadeyle dinlese de aynı ortamda durmak bile midesini bulandırıyordu. "şimdilik aceleci ve ısrarcı olmayacağım. Biraz düşünmenizi istiyorum." devam etmeden önce elini ceketinin iç cebine atıp bir kağıt çıkarmış ve masaya bırakmıştı.Önlerindeki sehpaya bırakılan açık çeke anlık bir bakış atıp tekrar Lee Jooheun'a baktı Jungkook. Yüzüne özgüven dolu bir gülümseme yerleştiren adam ayaklanmış ve "Bekliyor olacağım." dedikten sonra kapıya yönelmişti. "İyi günler."
Peşindeki yardımcısıyla beraber odadan çıkan adamın ardından üstündeki beyaz gömleğin bir-iki düğmesini açmış ve masadaki çeki buruşturup çöpe atmıştı Namjoon. "Sikik herif." Böyle kişilerle aynı ortamda bulunmak zorunda kalmak iş hayatının ona göre en zorlu kısmıydı. Aklınca şirketindeki kişilerin karıştığı taciz iddiaları ve para aklama meselelerini kapatmak için Jungkook'u kullanacaktı.
Gerilen sinirleri henüz yatışmadan duyduğu "Hyung?" kelimesiyle bakışlarını karşısına geçmiş olan çocuğa çevirdi sorar gibi. Bu tonlamadaki 'hyung' kelimesini duyup hemen peşinden bir sorun çıkmadığına denk gelememişti henüz.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't delete the kisses
Fanfic(jikook) Jimin uzaklaşan adım sesleriyle birlikte tamamen rahatlayıp geri çekileceği sırada bir anda yüzlerine patlayan flaşlarla ikisi de neye uğradığını şaşırmış ve şaşkın şaşkın duvarın arkasındaki magazincilere bakmışlardı. Fark edildiklerini...