9 Nisan
Evimde neredeyse hiç eşya olmadığı için etrafımı toplama gibi bir probleme sahip değildim, ortamı dağınık gösterecek eşyalarım yoktu. O yüzden büyük bir bıkkınlıkla, uyuyamamış olsam da yatmanın verdiği yorgunlukla kapıya doğru ilerledim. Bir yandan da tişörtümü giyiyordum. Sesinden kim olduğunu anlamıştım, Rogers'tı. Zaten gece yarısı onun haricinde kim evime gelirdi ki?
Kapıyı açmadan önce askıdaki deri ceketimi aldım, Rogers hiçbir zaman evime girmezdi. Hava çok soğuk dahi olsa da dışarıya çıkardık. Genelde yakınlardaki bir bara ya yürüyerek ya da motorla gider, kafamızı dağıtana kadar içerdik. Sarhoş olmadığımız için de geri dönmek sorun olmazdı. İkinci gün olanların hepsini unutmuştum bile, Steve farkında olmadan tekrardan sinirlenmeme neden olacaktı.
Şansım varsa birkaç sözcükle geçiştirebilirdim, kapıyı açtım. "Naber?"
"Gayet iyi." Önden ilerlemem için kafasıyla işaret etti. "Sende durumlar nedir?"
"İyi." diyerek bir süreliğine daha kestirip attım.
Merdivenleri inerken oldukça sessiz olmaya çalıştık. Karşı dairemdeki komşumun çocuğu gece ikide dahi ağlıyor, kapımın önüne pisliyor olsa da genel olarak iyilerdi. Asıl sorun zemin kattaki Meksikalı komşumdu, kadın en ufak çıtırtıya dahi uyanabiliyordu. Kötü bir amacı olmasa da bizi buldu mu sürekli konuşuyor, olabildiğince flört etmeye çalışıyordu. Neyse ki benden daha çok Rogers'a tutkuluydu. En az seksen yaşındaydı, hafiften aklını kaybetmeye başlamıştı.
Bahçeye çıktığımızda motorunu park ettiğini fark ettim. Garajdan kendi motorumu çıkarabilmem için beni biraz beklemesi gerekmişti, yola çıkana kadar motorlarımızı çalıştırmadık. "Sevgilini atlattık."
"Aman ne komik Buck."
Motorlarımızı çalıştırdık. Sokak lambalarının bazıları bozulmaya başlamıştı, yine de sokak aydınlıktı, zaten motosikletlerimizi çalıştırarak evden uzaklaştık, mahalleden çıktığımızda gazı kökleyebilirdik. Şuan saat geç olduğundan insanları uyandırmak istemiyordum. Rogers'la konuşmak, dertleşmek gerçekten iyi geliyordu. Sanki şarj oluyordum. Bu nedenle reddetmemiştim. Ayrıca ısrarla benimle konuşmak için elinden ne geliyorsa yapacağı kesindi.
Motosiklet, pala benzeri keskin aletler kullanmak hoşuma gidiyordu. Yani güzel bir akşam olacağından emindim. Sonunda mahallenin çıkışına varmıştık, gazı köklediğimde en yakın arkadaşım da aynısını yaptı. Tabii daha yavaştı, geriden geliyordu. Hiçbir zaman hızlı gitmemi doğru bulmuyordu. Geride kaldığını fark ettiğimde yavaşladım, yanıma geçti. Ayın ışığı etrafımızdaki alanları aydınlatıyordu.
Neredeyse hiç belli olmayacak bir miktarda hızlanarak, üç-dört metre önünden giderek sürmeyi sürdürdüm. O yavaş gitmelisin, kaza yapabilirsin konuşmasını çekmeyecektim. Tam da beklediğim oldu, yanıma geçti. Tekrardan aynı hareketi yaptığımda yanıma gelmekten yine çekinmedi. Pes ederek kalıcı olarak yavaşladım. Keşke duymuyor numarası yapabilmek için kaskımı da yanıma alsaydım.
"Buck, çok tehlikeli." Çoktan sahil şeridindeki yola çıkmıştık. "Ayrıca kaskın nerede senin?"
"Unuttum."
İç çekti. "Buna inanayım mı şimdi?"
Cevap vermedim. Daha önce birkaç kez gittiğimiz barın yanına geldiğimizde motosikletlerimizi zar zor park edebilmiştik. Her yer o kadar kalabalıktı ki -gerçi daha kalabalık hallerini görmüş olsam da bu yıl ki en kalabalık zamanıydı- insanlar neredeyse birbirlerinin üstüne çıkacaktı. Yanlış zamanda gelmiştik, başka bir yere gitmek istemediğimden katlanmayı tercih ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bucky'nin Üzgün Notları
FanfictionPsikoloğu Bucky'nin duygularını içine atmasına yeni çözümler aradığında günlük tutmasına karar verdiler. Buck bu karardan fazlasıyla nefret etti ve çocukça olduğunu defalarca kez dile getirdi ancak itiraz etmeyerek yanında taşıdığı not defterini gü...