Not 25

68 14 101
                                    

4 Eylül

"Yerini bildiğini nereden bileceğiz?" Kaşlarını çattı, yüz ifadeleri oldukça geriden geliyordu. Mimiklerini yavaş yavaş hareket ettiriyordu. "Eşyalarına arkadaşları dahi sahip olabilir." 

Sakinlikle arkasına yaslandı, içimden bir ses karşısındaki kişilerin salak olup olmadığını düşündüğünü söylüyordu. "Senc- sizce yerini bilmesem bunları getirebilir miyim? Dilerseniz başka birinin teklifini kabul edebilirsiniz." Kinayeli bir ses tonuyla devam etti. "Mesela arkadaşlarının... Tabii benden başka seçeneğiniz varsa."

Bir süre kadının maskesine bakmaya devam etse de sesini çıkarmadı. Koltuğun hemen yanındaki evrak çantası benzeri çantaya uzandı, dizlerinin üstüne koydu. Uyuşukla kapağı aralayıp kadına doğru çevirdi. İçi para doluydu, ağzına kadar. Sanki yüz ifadesi konuşursan hepsine sahip olursun  diyordu. Deri eldivenlerine rağmen hiç zorlanmadan iki demet para çıkardı, masaya koyup kadına doğru ittirdi. Gözlerini bir an olsun karşısındaki kişinden ayırmamıştı. 

Müzik sesleri gitgide artmaya başladığından ne dediklerini kestiremiyordum. Önüme gelen yeni içkiyi diktim. Merakım azalmıştı, kadın o maskeli manyaklardan biriydi işte. Bucky'de Kış Askeri de kendini bu yıla ait hissetmiyordu ama yeterince maskeli eleman görmüş, yüz yüze gelmişlerdi. Günümüzün suç durdurucularına, suçlularına bir türlü anlam veremiyorlardı. Şakaklarımı ovuşturdum. Artık gitmenin, kaçmanın vakti gelmişti. 

Çıkışa doğru ilerlemeye başladığımda barmen bağırmaya başlamış, birkaç kişiye seslenmişti. Bu etrafımdaki kişilerin dikkatlerinin üstüme toplanmasına, müziğin durmasına yol açmıştı. Ne paniğe kapılmış ne de adımlarımız hızlandırmıştım. Arkamda bıraktığım insanların yapacaklarına karşı her an tetikte olsam da korkmak Kış Askerine göre değildi. Birilerinin üstüme doğru geldiğini, beni yakalamak üzere olduklarını biliyordum. 

Sokağa çıktığımda silah sesleri her tarafa yayılmış, civarlardaki evlerden korku dolu çığlık sesleri yükselmişti. Kalın tabanlı botlarım arnavut taşlı yola sürterek durdum, arkamı döndüm. Ateş eden kişiler bana doğru bakmış, içeridekilere işaret vermişti. Tanımışlardı, tanınmak Kış Askeri'nin çok iyi bildiği bir duyguydu. Üstelik ne halt yediği için birilerinin peşinde olduğunu, geçmişte kim olduğunu bilmiyordu. 

Tekrar ateş ettiklerinde metal kolumla kurşunu tutmuş, ezerek yere atmıştım. "Gerçekten mi?" Göz kapaklarım yarısına kadar açıktı, bunalmıştım. 

Yan tarafımdan, biraz da yukarıdan karaltının geçtiğini görsem de umursamamıştım. Evet, korkmak bu yorgun askere göre olmasa da bıkmış hal tavrı tamamen ona aitti. Kimseyle dövüşmek istemiyordum, eğer yanımda silah olsaydı kafalarının ortasına nişan alırdım. Üstelik ilk atışımda işleri bitmiş olurdu. Elimdeki tek çare uzaklaşmaktı, eğer dokunmaya kalkarlarsa metal kolumu karınlarına sokup iç organlarını dışarı çıkarmaktan çekinmeyecektim. 

Üstüm kan olsa dahi umurumda olmayacaktı, o iğrenç kokuya rağmen. Birkaç el daha ateş ettiklerinde koştum, yalnızca bir kişi ateş ediyorsa kurşunları tutabilirdim. Yan sokağa daldığımda yukarı çıkmak için yol aradım, bulamamıştım. Uygun yer bulsam bile aramızdaki mesafeyi çoğaltmalıydım. Aksi halde tırmanmaya çalışırken rahatça vurulur, süper asker pestili olurdum. 

Adımlarımı hızlandırdım, araçla peşime takılmadıkları için şanslı sayılırdım. Süper asker hızı zaman kazanmama, mesafeyi kapatmama yardımcı oluyordu. Stresli değildim, aksine hoşuma gitmişti. Resmen dalga geçiyordum, gerçekten Kış Askerine zarar verebileceklerini düşünmüşlerdi (tabii zihnimi kontrol etmek için diğer kelimeleri söyleyebileceklerinden habersizdim, sanırsam o an kovaladıkları kişinin Kış Askeri olduğundan onlarda habersizdi). 

Bucky'nin Üzgün NotlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin