17 Temmuz
Bugün göz bantlarımın çıktığı gündü, uzun süredir ilk kez etrafı görebiliyordum. Gözlerim neredeyse görmeyi unutmuştu. Hala ışığa doğru düzgün oluşamamıştım, yoğun bir ağrı hissediyordum. Doktor ilk günlerde alışmamın biraz zor olacağını söylemişti. Bana verilen izin süresini fazlasıyla kullanmış, işin cıvığını çıkarmıştım. Hatta üzerine biraz da izin süresi almıştım. Döndüğümdeyse gelişme olup olmadığını sormamıştım.
Muhtemelen fazla ilerleyememişlerdi. Zaten büyük gelişmeler yaşansaydı haberim olurdu. Süreç içerisinde Steve haricinde evime kimse gelmemişti fakat Hunter'ın son ziyaretinden beridir evimde ne zaman ses çıksa gidip kontrol etme ihtiyacı duymuştum. O günün sabahında Steve evime geldiğinde kızın yaptıklarını anlatmak için ağzımı açmış, vazgeçmiştim. Hem de kendi isteğimle... Üstelik nedenini dahi bilmiyordum.
Onu neden korumuştum? Hakkında tek bildiğim sinir hastası bir psikopat olduğuydu, durumuna uygun şekilde kahve içmeyi de aşırı derecede seviyordu. İsmi dahi gerçek olmayabilirdi, Evans ilk gün ona Hunter dedi diye herkes öyle seslenmeye başlamıştı. İkisinin çok yakın arkadaş olduğunu varsayarsak bunun bir lakap olma ihtimali de fazlaydı. Kim çocuğunun adını avcı koyardı ki?
Hiçbir şekilde gözünü korkutamıyordum. Sürekli kendinden emin, dik başlıydı. Anlattığım yaratığımsı varlığın gerçekliğinden bir an olsun tereddüt etmemişti. Yaratık bana saldırdığında neler düşündüğümü, hangi duygular içerisinde olduğumu dahi anlatmıştım. Genellikle erkekler karşısındaki kişiye korktuğu şeyleri anlatmaktan çekinirdi, hemcinslerime göre daha umursamaz olsam da çoğu zaman bende kimseye bir şey anlatamazdım.
Bunun nedeni sözde "erkeklik gururu" denilen toplumsal tabu yüzünden değildi. Duygularımı düşüncelerimi dinlenilmeye değer görmüyordum. Başım sürekli aynı sorunlarla, kabuslarla belada olsa da psikoloğuma bile anlatırken üzerlerinde durmak istemiyordum. Para karşılığında anlattıklarımı dinlemesi ona eziyet edebileceğim anlamına gelmiyordu ve o gece... Sanki taşmakta olan bir suyu başka bir kaba boşaltıyormuşçasına kelimeler dudaklarımdan çıkmıştı.
Hunter'ın karşımda oturduğunu, bir an olsun dikkatini başka yöne vermediğini biliyordum. Hissetmiştim, sadece bana odaklanmıştı. Göremiyor olmam bir sorun değildi. Söylediklerimi dikkatle dinlemişti. Sonrada çekip gitmişti. Sorduğum hiçbir soruya da cevap vermemişti. Hareketleri her daim kafamın karışmasına neden oluyordu. Belki de sırf bu yüzden ne aradığımı bilmeden etrafıma iki dakika boyunca bakmış, öylece kalakalmıştım.
Shally yanıma oturduğunu daha yeni fark etmişti. "Oh, merhaba." Elini sallayıp tatlı tatlı gülümsedi. "Okyanus rengi gözlerini tekrardan görebilmek muhteşem. Her şey yolunda mı?"
"Evet, sen nasıl oldun?"
"Gayet iyi."
Hunter diğer yanımdaki sandalyeye oturduğunda beni fark etmemişti. Durumdan faydalanarak hızla duruşumu düzeltmiş, dikleşmiştim. Elimden geldiğince doğal davranmaya çalışmıştım. Tam o sırada da Sam'le göz göze gelmiş, salak gibi sırıttığını fark etmiştim. Tek kaşını kaldırmış halde beni süzüyordu. Şerefsiz köpek durumu anlamış, bana şantaj yapmak için hazırlanmaya başlamıştı.
Hunter yanında getirdiği kahveyi defterlerinin hemen yanına koydu, oturacağı esna da orada olduğumu fark etti. "Aramıza dönmüşsün. Neler var, neler yok?"
Düzenli olarak geldiğine hiç inanmasam da bence aramıza dönen kişi oydu. Ben sadece kısa süreliğine tatile çıkmıştım. "Aynıları." Artık yazlık kıyafetler değil de biraz daha kışlık giyiniyordu. "Yeni tarz güzelmiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bucky'nin Üzgün Notları
FanficPsikoloğu Bucky'nin duygularını içine atmasına yeni çözümler aradığında günlük tutmasına karar verdiler. Buck bu karardan fazlasıyla nefret etti ve çocukça olduğunu defalarca kez dile getirdi ancak itiraz etmeyerek yanında taşıdığı not defterini gü...