Not 24

58 11 97
                                    


4 Eylül, gece


Eylül ayında olmama rağmen hala ağustos sıcağı devam ediyordu. Yatağımda bir o tarafa, bir bu tarafa doğru kıvrılırken gelen gürültüye lanetler okuyordum. Ter içinde kalmıştım, pes edip uyuyamayacağıma karar verdiğimdeyse dikleşip boş boş etrafa bakmaya başlamıştım. Kaldığım motel tarzı daireye para ödemiyordum. Birkaç hafta önce gizli gizli girmiştim, yani... Yangın merdivenine o kadar yakın pencere yapmaları Kış Askeri'nin suçu sayılmazdı. 

Sarı sokak lambalarının ışığı içeri giriyor, odamı belirli miktarda aydınlatıyordu. Alt katım bir tür müzikli bardı, sabah olana kadar son ses müzik bir an olsun yakamı bırakmıyordu. Sanırım tam da bu yüzden artık geceleri uyuyamaz hale gelmiştim. Hem gündüzleri Kış Askeri'nin yüzünü ezberlemiş insanların sayısı daha fazlaydı. Gece hayatına ayak uydurmuş insanların büyük çoğuluysa zaten suça karışmış kişilerdi. Polise haber vermek kendilerini de yakmak oluyordu.

"Sadece tek bir gece... Güzel bir gece istiyorum."

Kupkuru kalmış boğazım yüzünden yutkunamadım bile. Yatağın kenarına bıraktığım tişörtü alarak lavaboya doğru ilerdim. Elimi yüzümü güzelce yıkayıp birkaç dakika boyunca yüzüme baktım. Gözlerimin altı simsiyah olmaya başlamıştı. Artık biri yüzüme baktığında ilk olarak masmavi gözlerimi değil, uykusuzluktan dolayı şişen göz torbalarımdı. Kenarda köşede madde çeken birini andırıyordum.

Tişörtü üstüme geçirip pencereye doğru ilerledim. Uyumaya çalışmadan önce yere fırlattığım deri ceketimi alarak dışarı çıktım, bir süre etrafımı inceledim. Aşağıda birçok kadın dolanıyor, sokaktan geçen erkeklere cilve dolu hareketler sergiliyordu. Karşı apartmanın dört katı da genelevdi, yine gece dışarı çıkmak istemememin temel nedenleri arasındaydı. Bazen erkeklere cilveli bakışlar sergilemekle kalmıyor, kollarına giriyorlardı. Olabildiğince yeni müşteri kazanmaya çalışıyorlardı. 

Binaların alt katlarında neon aydınlatmalar yer alıyordu, sokaktaki kirli su birikintileri ışığı güzelce yansıtıyordu. Etrafa yoğun bir koku hakimdi, küf kokusuna da benziyordu rutubet kokusuna da. Çevrede genel olarak binalar en faz üç-dört katlı olacak şekilde yapılmıştı. Sokaklar ancak bir aracın geçebileceği kadar genişti. Kaldırımların üstü genelev çalışanlarıyla veya barlardan yeni çıkan sarhoşlarla doluydu. 

Yerdeki kırık cam parçaları buraya geldiğimden beridir aynı yerde duruyordu, her seferinde de biraz daha ufalanıyorlardı. Kimse yerden kaldırmaya, etrafı temizlemeye tenezzül etmiyorlardı. Bazen sokağın ruhuna aykırı olarak bir-iki köpek görmek mümkün olabiliyordu. Kuşların gelmediği, hiçbir bitkinin olmadığı bir yerdi. Manzara yoktu, güzel gökyüzünü görmek dahi oldukça zordu. 

Üçüncü kattaydım, aşağıda olup bitenleri net şekilde görebiliyordum. Binalar oldukça eski, korku filminden çıkmış gibi gözükse de haftalardır kimse beni bulamamıştı. Saklanmam için en ideal yerdi. Muhtemelen herkes şehir, hatta ülke dışında olduğumu sanıyordu. Duvarlardaki boyalar sökülmüştü, hafifçe esen her rüzgarda parçalanarak havada uçuyorlardı. Ara sıra polisler gezse de çevre halk yakalanmamak için en iyi yolları bulmuştu. 

Yangın merdiveninin üst kısımlarından ses gelince kafamı biraz geri çektim. "Siktir." Küfür eden kişi ben değildim, hemen üstümde duruyordu. Yukarı baktığımda ayaklarını çok rahat görebiliyordum. 

Birkaç saniye içinde yan binanın yangın merdivenine atladı, beni göremeyecek kadar dalgın veya başı dertteydi. Sürekli geldiği tarafa doğru bakıyor, küfür ediyordu. Yüzündeki tuhaf maske ilgimi çekmişti. Altına sade, yapışan tayt benzeri bir kot pantolon giymişti. Üstünde ne olduğunu pek anlayamamıştım. Seslere silah sesleri eşlik ettiğinde iyice içeri girdim. Maskeli kişinin gittiği yöne doğru değil, çatının devamına doğru ilerlemişlerdi. Yani kaçan kişi çoktan izini kaybettirmişti.

Bucky'nin Üzgün NotlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin