Not 13

102 16 210
                                    


3 Temmuz, gece yarısına doğru

Yaşlı komşumuzun Steve'le olan flörtlerinin bitmesini beklemiş, aynı zamanda kabalık olmaması için gitmeye cesaret edememiştim. Kadının kalbini kırmamak için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Aslında buradan sonrasını kendim halledebilirdim, keşke beni bahçede bırakıp evine geri dönmesi konusunda ısrar etseydim. En azından birimiz baş ağrısından kurtulmuş olurdu. 

Neyse ki merdivenlerden yukarı çıkıp evime vardığımızda saat çok da geç olmamıştı, henüz on civarıydı. Steve ilk kez evimin içine giriyordu. "Bucky burası senin evin mi?"

Mecazi anlamda sorduğunu biliyordum, evin eskiliğinden ve bakımsızlığından dolayı sormuştu. Sadece kapıyı araladığımda görünen kısımları bakımlıydı, geri kalan hiçbir yerin bakımını yapmamıştım. Param olmadığı için değil, psikolojik durumum el vermemişti. Yani normal insanlar gibi nasıl bir duvarı boyarken heyecanlı olabilirdim ki? Başımda o kadar sorun varken yapamazdım. Her ne kadar evi kiralamamdan beridir yaklaşık üç yıl geçmiş olsa da...

"Tabi ki benim evim." Ellerimle yoklayarak koridorun sonundaki masaya ilerledim. Sandalyeyi çekip oturdum. "Teşekkürler bu arada, bir şeyler içmek ister misin?"

"Hayır, saat geç oldu. Senin de dinlenmen gerekiyor." Tam karşımdaki sandalyeye oturdu. "Senin için endişeleniyorum."

1900'lü yılların sevdiğim bir diğer tarafıysa Steve'le olan rollerimizin tam tersi olmasıydı. Eskiden ben onu düşünür, dayak yiyip öldürülecek diye korkardım. Başını sürekli tehlikeye atma konusunda mükemmeldi. Şimdi ise resmen dünya tersine dönmüştü. Defteri masanın üstüne bıraktım. 

"Bak, lütfen bunu yapma. Sen her zaman arkadaşım kalacaksın ama artık kendi sorunlarına odaklanmalısın." Başımı hafifçe öne doğru eğerek ellerimin arasına aldım. "Sorunlarımızla baş etmenin yolunu bulmalıyız, tek başımıza."

Tek kelime dahi etmedi. Ayağa kalktı, çıkışa doğru ilerledi. Muhtemelen evi tekrardan incelemişti. "Hala yanıma taşınmamak da ısrarcı mısın?" Cevap dahi vermeye tenezzül etmedim, daha önceki söylemelerimden ötürü cevabı kendi de biliyordu. "Görüşürüz Buck ve unutma, sen her zaman benim dostumsun. Sorunun benim sorunumdur."

Çıktığına emin olduğumda bir süre yerimden kalkmadım. Artık yalnız kaldığıma göre iğrenç düşüncelerimle boğuşabilirdim. Cebimdeki kağıt parçasını çıkararak defterin içine yerleştirdim. Shally'nin dudaklarıma koyduğu parmağı hatırlıyor, garip düşünceler içine dalıyordum lakin düşüncelerimden daha önemlisi kimseye söz etmemem gerektiğiydi. Dudaklarıma dokunmak istediği için dokunmamıştı sonuçta, sessiz olmam içindi. 

Steve'e dahi okutamaya cesaret edememiştim. Gözlerimin ne zaman iyileşeceğini, en azından araştırmalara ne zaman geri döneceğimi biliyordu. Yani hem kimseye söyleyemeyeceğim kadar önemliydi hem de acil bir durumu olamayacak kadar önemsiz. Ayağa kalktığımda tahta komodine doğru ilerledim. Birkaç parça giysimi koymak için dolap niyetine kullanıyordum, içi neredeyse bomboştu. En üst rafa, kıyafetlerimin hemen altına defteri koydum. 

Giysilerin düzenli durduğuna emin olduktan sonra mutfağa doğru ilerledim. Gözlerim yüzünden günlük bile kullanamıyordum (yani bu sayfaları gözlerim iyileştikten sonra ekledim). Uzun süredir yemek yemediğim için açtım, öğlen Shally'ni getirdiği kahveyi içmiştim gerçi. Kapının arkasındaki askılıklarda asılı duran abur cubur poşetini aldım, tezgahın üstüne gelişi güzel dökmeye başladığım esna da oturma odasından bir çıtırtı sesi geldiğini duydum. 

Refleks olarak yumruğumu sıktım. "Steve?"

Belki de daha yeni yeni evden çıkıyordu, arkadaşım olarak evde neler yaptığımı merak etmiş olabilirdi. İyi olup olmadığımı filan... Yanıt gelmedi, aslında küçük bir çıtırtı sesiydi. Önemsememeye karar verdim, evin her yeri dökülüyordu. Zeminler eski tahta parkelerdendi. Kapıların bile yağlanması gerekiyordu. Hatta ev benden üç yaş küçüktü, tutmadan önce emlakçım bunu şakayla karışık söyleme ihtiyacı duymuştu. 

Bucky'nin Üzgün NotlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin