Not 32

64 9 167
                                    


27 Ekim 

Araştırmalarımız hız kesmeden devam ediyordu. Yani onların araştırmaları demek daha doğru olur, artık hiç ilgilenmiyordum. Ne yaptıklarını dahi yarım yamalak dinliyordum. Sanki gerçekten ilgimi çekiyormuş gibi davranmak içinse elimden geleni yapıyordum. Diğer insanlardan daha dik oturup daha çok göz teması kurduğumda aslında ne düşündüğümü fark etmiyorlardı. O sıradaysa aklımdan geçen berbat düşünceleri yeniden düşünüyor, ne yapmam gerektiğini ele alıyordum. 

İtiraf edemeseler de herkes benim gibiydi, tam da bu yüzden bugün farklı bir şey yapmamıza karar verilmişti. Sadece oturacak, dinlenecekti. Kaynaşmamız, birbirimizi daha iyi tanımamız için daha iyi bir fırsat yakalamıştık. Böylece daha iyi bir takım olabilecektik. Elbette öncesinde yapmamız gereken -eğitim adı altında- bazı hususlar da vardı: Araştırma merkezinin bodrum katına inmiştik, burası spor antrenmanları için kullanılan özel kısımdı.

Tabii hemen aklınıza spor aletleri gelmesin, neredeyse hiç spor aleti yoktu. Salonun çoğu yeri bomboştu. İki tarafındaki duvarlar kendinizi görebileceğiniz aynalarla kaplıydı. Diğer iki duvarı ise atış tahtalarıyla, antrenman silahlarıyla kaplıydı. Bir taraftaki aynaların önünde dinlenebileceğiniz ama tembellik yapmanıza olanak sağlamayacak rahatsız edici koltuklardan vardı. Diğer aynaların önündeyse neredeyse her çeşit kesici aletler duruyordu. Salona çok fazla masraf yapıldığı rahatça anlaşılıyordu. 

Ada ve Sam'in yokluğu dahi kendini belli, etmeye başlamıştı. Sam'in yokluğuna hemen alışmıştım ama Ada'nın yokluğu cidden üzücüydü, nedenini de bilmiyordum. Sanki sayımız azaldıkça katil bizi ele geçirmeye başlıyormuş gibi hissediyordum. Daha kolay alt edilebileceğimizi düşünüyordum. Ne kadar kalabalık olursak o kadar iyi savaşabilir, ona alt edebilirdik. 

"Vay canına... Bu cidden güzel bir atıştı." Elindeki tatar yayını bir an olsun bırakmıyordu, her zaman olduğu gibi neşeliydi. "Ben... Kullanmayı bilmiyorum."

Biraz önce Steve'in yaptığı atışa hepimiz hayranlık duymuştuk. Shally'nin yanına gittim. "Merak etme, ben sana yardım edeceğim." 

Neşesine biraz daha neşe eklendi. Yeşil gözlerinin önüne gelen sarı saçları onun kulağına atmak istesem de yapmadım, henüz ilişkimizi kimsenin bilmesini istemiyordum. Yine de ara sıra birbirimize attığımız kaçamak bakışlardan bile aramızda bir şeyler olduğu anlaşılabiliyordu. İlişkimizin hızlı gitmemesi daha iyiydi, birbirimizi tanımamız gerekiyordu. Ayrıca ben... Birileri için yeterince iyi bir erkek olabileceğimi sanmıyordum. Dürüst olmak gerekirse herhangi bir aile üyesi dahi olabileceğimden şüpheliydim. 

Shally'nin arkasına geçtim, onun bakış açısına göre tatar yayını ayarlamak için ellerini tuttum. Başım ona oldukça yakındı, muhtemelen nefesimi boynunda veya yanağında hissediyordu. Pek umurumda değilmiş gibi davranmaya çalışıyordum yoksa Steve ile Sam'in yeni dalga geçme kaynağı olurdum. İtiraf etmeliyim ki bu yakınlık biraz utanmama neden olmuştu, yanaklarım kızarmadan önce yardım edip hemen uzaklaşmalıydım. 

Ellerinin duruşunu ayarladığımda pek de kollarını sabit tutamamıştı çünkü ağırlık kaldırmaya yatkın kaslara sahip değildi. Evet tatar yayının ağırlığı muhtemelen yedi kilo civarıydı ancak fizik kurallarından hakim olabileceğiniz üzere öne doğru uzatılan uzun eşyalar yüzünden ağırlık merkezi hemen değişiyordu. Böylece o yedi kilo hiç alışık olmadığı bir ağırlık olmuştu. Öte yandan kadınların üst gövde kasları genel olarak daha az olurdu ve çoğu silah erkek bedenine göre tasarlanıyordu. 

Gözlerimin içine baktığında kendime hakim olamayıp hafifçe gülümsedim. Yanakları kızarmıştı, hemen başka bir yöne baktım. Atış yapması gereken tahtayı gösterdim. Tatar yayının sırt bölgesini omzuna gelecek şekilde ayarladım. Çoğu silah geriye doğru teperdi, bu da atış yapan kişinin genelde yere düşmesine neden olurdu. Dövüşmek, savaşmak filmlerde gösterildiği kadar kolay değildi. 

Bucky'nin Üzgün NotlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin