Not 3

263 33 117
                                    


Öğleden önce, 7 Nisan

Sabah saat on olmalı, aslında erken bir saat değil ancak birilerinin gecikmesine yetecek bir süreymiş anlaşılan. Aksi halde bu kadar çok kişinin geç kalması başka şekilde açıklanamaz. Sol kolumu masanın altında tutarak etrafıma bakıyorum, böylesi daha hoş. Daha az paniklememi sağlıyor, etraf çok güzel kahve kokuyor. Canım çekmedi değil, tabii kendime yenik düşerek olduğum yerde kalıyorum. Dünya üzerinde birine zarar vermekten daha fazla çekindiğim bir şey varsa bile o şey birine zahmet çıkarmaktan korkmam. 

Sandığım gibi olmaması tuhaf. Yanımdan geçen, bana çarpan insanlar bile deftere ne yazdığımı önemsemiyor. Yalan atmak zorunda kalmamam sevindirici. Yaklaşık iki saattir buradayım. Az uyuduğum için mi bilmem, erkenden geldiğim için memnunum. 

Sam'i saymazsam benden sonra en erken gelen kişi fazla hafif kıvırcık saçlı, sarışın, oldukça güzel gözlere sahip olan bir kadındı. İnsanlar tarafından tuhaf karşılanmak istemediğim için onlara üç saniyeden uzun süre bakmazdım. Bu yüzden pek inceleme fırsatım olmamıştı. Gerçi aynı durum diğer insanlar için geçerli değildi: Beni dikizlemeyi, duyduğumu bile bile hakkımda konuşmayı çok seviyorlardı. 

Sarışın kadın tam karşıma geçtiğinde ister istemez gözlerinin içine baktım, ki yapmasaydım saygısızlık olurdu. O da doğruca bana bakıyor, kocaman gülümsüyordu. Masanın üstüne koyduğu tuhaf kabı açmaya başladığında kendini tanıttı. İsmi Shally'miş, Shally Daily. Burada neden olduğunu sorduğumda öldürülen iki kişiyle yakın akraba olduğunu söyledi. 

"Özür dilerim." desem de gözlerindeki ışıltı çoktan sönmüştü. 

Sadece yere bakıyordu, nefes alışı dahi değişmişti. "Sorun yok." Yeni gülümsemesinin sahte olduğu açıkça belli oluyordu. "Hepimizin sorunlar var, öyle değil mi?"

Kafamı sallamakla yetindim, ağzımı açtığım her an birilerini üzüyordum. Duvardaki saate baktığımda ise on buçuğa yaklaştığını gördüm. Sam yerinden kalkarak yanımızda doğru geldi. Yan masadan sandalye çekerek oturdu. O iğrenç mor tişörtünü giymişti. Tam bir maldı. Üzgünüm ama Sam'e ne zaman baksam hakaret edesim geliyor, onunla tuhaf bir bağım var. Birbirimize karşı aynı duyguları besliyoruz üstelik.

"Nerede kaldı bunlar?" Çenesini ellerinin üstüne koydu. "Üstelik Fruy bile geç kaldı." 

Shally yanında getirmiş olduğu koca Tupperware saklama kabını açtı. "Takmayın kafaya, önemli bir işleri çıkmıştır eminim." Kabı bize doğru itmişti, artık kahve kokularını bastıracak daha iyi bir koku vardı. "Sizlere havuçlu kek yapmıştım."

Sam'le aynı anda birbirimize baktık. "Teşekkürler." Uzanıp bir dilim aldım. "Sam'e katılıyorum, geç kalmamak için iki saat önceden geld-"

"O senin salaklığın." diyerek üç dilim aldı. "Sen bana katıldığına göre ben kendime katılmıyorum."

Tam o esnada içeriye bir köpek girdi. Hem de koşarak, hayvan hiç etrafına da bakmadı. Hayatımda gördüğüm kendinden en emin canlılardan biriydi. Adeta oradaki yabancı bizdik. Polis köpeği zırhlarından biriyle geziyordu. Oldukça güzel K9 köpeğiydi. Hafifçe aralanmış ağzındaki dişleri mükemmel derecede keskindi. O kadar hızlıydı ki odanın daha hiç gitmediğim kısımlarına giderek etrafı koklamış, geri gelmişti.

"Vay canına ne tatlı köp-" Aniden durdu. Ne anlamak için ona baktığımda yerinden sıçradı. "Ben bu köpeği tanıyorum!" Ceketini askılıktan hızla alarak kapıya yöneldi.

Köpek dışarı çıkmak üzereydi ki uzun boylu, siyahi bir kadınla kumral yine uzun boylu bir adam içeri girdi. Adamın asker olduğunu tahmin ediyordum: Tıraşı askerlerin yaptırdığı modellerdendi, kaslıydı da. Spor salonlarında yapılan yapay türden kaslara benzemiyordu, çalıştığı işten dolayı edinmiş olmalıydı. Kadın son derece ciddiyetle askere bazı şeyler anlatıyordu. 

Bucky'nin Üzgün NotlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin