Not 16

76 15 104
                                    


Steve arabanın kapısını kendine doğru çekmiş, yerinden çıkarmıştı. Diğer kişiler meraklı insanları ortalıktan götürmeye çalışıyordu. Falcon ise üstten tarama yapıyor, hasarları ölçmeye çalışıyordu. Bense en yakın arkadaşımın yanındaydım, sürücü koltuğuna bağlanmış olan cesedin halatları kopmuş, açılan hava yastıklarına yapışmıştı. Gövdesinden sarkan iç organlarsa her yere saçılmıştı, hatta bir kısmı açtığımız kapıdan dışarı fırlamıştı. Yan taraftaki camlara yapışan küçük parçalar da vardı. 

Cesedi bırakıp ön taraftaki araçlara yardım etmeye başlamıştık. Öndeki ağaçlara çarpmış, arkadan gelen aracın arasında kalmıştılar. Kurtulma ihtimallerinin ne kadar olduğunu düşünmek dahi istemiyordum, kurtulabilirse sakat kalacakları kesindi. İki farklı araç, iki farklı aile... Hayatları belki de şimdiden sona ermişti. Steve'e yardım ettim, çarpan aracı olabildiğince ittirip frenini çektik, artık kullanılmaz haldeydi. 

Çıkan kara dumansa her an daha çok ortama yayılıyor, bizi zehirlemenin bir yolunu buluyordu. ambulans sesleri caddeye hakim olurken hala işimizi yapmaya devam ediyorduk. Ön taraftaki araçların yanına geldiğimde durdum. Bu görüntüyü bir yerden hatırlıyordum. Hatırlamamam mümkün müydü? Stark'ın ailesini öldürdüğüm o günü andırıyordu, birçok şey birebir benzerdi. Ön tarafta oturan çiftin duruşları dahi aynıydı. 

Kadının giydiği kıyafetin rengi, saç uzunlukları, taktığı takılar hep benzerdi. Hareket edemedim, öylece olduğum yerde kaldım. Oysaki yardım etmek için gelmiştim. Yardım ekipleri bana çarptıklarında birkaç adım geriye atmıştım, olup bitenleri zihnimden çıkaramıyordum. Yaklaşık iki dakika boyunca orada öylece dikilmiş, muhtemelen cansız olan bedenlerin dışarı çıkarılışını izlemiştim. Neden kendime bunu yapıyordum? Neden sürekli acı çekmenin bir yolunu buluyordum?

Diğer cesetleri görmeye tenezzül etmedim. Sırf insanlara yardım edebilmek için yere fırlattığım kitabı alarak motoruma doğru hızla ilerledim. Kulaklığımın etkileşimini kapatarak kulağımdan çıkardım, bir köşeye fırlattım. Kimsenin beni bu halde görmesini istemiyordum, ağlamak üzereydim. Her şey canımı çok acıtıyordu. Sürekli kendimi üzmenin bir yolunu bulmak, suçlanmak, gerçekten belirli bir miktar suçlu olmak... 

En önemlisi de güçlü olamamak... Toplum yetişkin bir adamın güçlü olmasını beklerdi, ben de öyle. Doğru olan bu değil miydi? Hangi adam küçük bir çocuk gibi ağlardı ki? Motosikletime vardığımda hızla kaskıma uzandım. Artık gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülüyordu. Hızla kaskı takarak motoru çalıştırdım. Bir an önce buralardan gitmek istiyordum ve öyle de yaptım. Olabildiğince uzağa sürdüm. 

Sahilinde ötesine gittim, hiç gitmediğim yerlere... "Her şeyden nefret ediyorum." 

Hava kararmaya başlamıştı, sıcak ortadan kayboluyordu. Bu iyi haberdi çünkü uzun bir süre eve gitmeyi hiç istemiyordum. Çok uzak yerlere, kimsenin beni göremeyeceği bölgelere gitmeliydim. Kış uykusuna çekilen bir hayvan gibi dinlenmeye çekilmeliydim. Belki günler boyunca, belki de yıllar boyunca... 

Artık zar zor nefes almaya başladığımda durmanın iyi bir fikir olacağına karar verdim. Keşke yanıma nakit para alsaydım diye düşünmeden edemedim, en azından mir motel odasında geceyi geçirip ağlayabilirdim. Asfalt yoldan çıkarak çakıl taşlarıyla kaplı yola girdim. Her tarafı ağaçlarla kaplıydı, dallar çatı misali yolun üstünü kaplamıştı. Yolun ortasında çimenler çıkmıştı. sık kullanılmayan bir yol olduğu aşikardı. Bir çiftlik evine çıkıyor olma ihtimali yüksekti. 

Güneş battıkça ay kendini iyice göstermeye başlamış, etrafı aydınlatmıştı. Hızımı yavaşlattım, artık daha da ilerlememe gerek yoktu. Durduğumda motosikletimden inmedim. Kaskımı yavaşça çıkarıp bacaklarımın arasına koydum. Hafifçe esen rüzgar nemli yanaklarımı okşuyordu. Ne zaman ağlamam sona erdi diyorsam o zaman tekrardan gözyaşlarım akıyordu, kendimi durduramıyordum. Boğazım ağrıyordu, kendi kendime konuşmak dahi canımı acıtıyordu. 

Bucky'nin Üzgün NotlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin