FİNALDEN ÖNCEKİ SON BÖLÜM!!!
INSTAGRAM: ysmkayaaa
Keyifli okumalar. 🤍
Umut işte buydu. Emin olmadığın bir şeye sıkıca tutunmak. Ama yine de tutunmak zorundaydın çünkü o olmazsa, her şeyin ne anlamı vardı? Ve derler ki ümidini kaybetmiş olanın başka kaybedecek bir şeyi yoktur. Hayatım tam olarak bu cümlenin içerisinde nefes alıyordu. Ben umudu kaybetmiştim. Poyraz'a dair tüm umudum yok olmuştu. Ben bu dünyayı anlayamıyordum. Benden ne istiyordu? Babamı, annemi ve abimi aldığı yetmezmiş gibi şimdide pençelerini Poyraz'a geçirmişti.
Sevdiklerimi kaybederek imtihan edilmek istemiyorum. Her seferinden canımdan can eksilirken bu hayatı yaşayamazdım ki. Sevgim, sabrım ve gücüm tükenirken nasıl savaşabilirdim. Bu şekilde hayatımızın her anını kontrol altında tutmak epey zorlayıcı olacaktır ve bir noktada pes edeceğizdir ve pes edenler kervanına an itibariyle bende dahil olmuştum. Pes etmekten ne kadar nefret edersem edeyim pes etmiştim işte.
Gözlerimi kapattığım için çevremde olanları göremiyordum fakat insanların telaşlı seslerini çok net algılayabiliyordum. Büyük bir cesaret nefesini son kez içime çektim. Bedenimi kaplayacak acıyı büyük bir korkuyla beklemeye başladım. Bir şeyleri hissediyorum ama ne olduğunu bilmiyorum. Bir yerden kaçıyorum ama nereye olduğu belli değil.
"AKAY!"
Duyduğum ve hayatıma yeni dahil olan bu tanıdık ses gözlerimi açmak istememe sebep oldu ama yapamadım. Bu gözleri açmaya bir gram cesaretim yoktu. Kulaklarım korna seslerine henüz alışmışken bedenime sıkıca sarılan kollar yan tarafa savrulmamı sağladı. Göz kapaklarım benden bağımsız titreyerek aralandı. Üzerimde duran Tolga sinirle yüzüme bakarken acı bir fren sesi aramıza girdi. Yanımıza gelen insanları duyabiliyor ama anlayamıyordum. Tolga üzerimden kalkarak yanımda diz çöktü, yerde duran kafamı dizine koydu. Başım dönüyordu!
"İyi misin?"
Gözlerimi açıp kapatarak iyi olduğumu anlatmaya çalıştım. Kafamı dizinden kaldırarak yattığım yerden güçlükle doğruldum. Sırtımda bana destek veren elin iyi hissettirmesi gerekirken tam tersi berbat hissettiriyordu. Çenemden tutarak yüzümü yüzüne yaklaştırdığında midemden ağzıma doğru acı bir tat geldi.
"Aptal mısın sen? Nasıl böyle bir şey yaparsın? Poyraz gözlerini açar açmaz seni sorarken sen nasıl kendini öldürmeye çalışırsın?"
Bu kadar yakınımda olmasını ve etrafımızda film izler gibi bizi izleyen insanları umursayabilecek halde değildim. Henüz geçen baş dönmem duyduğum cümleyle varlığı yeniden hatırlatmış, kulaklarımda muazzam bir çınlamaya sebep olmuştu. Doğru duymuştum değil mi? Poyraz uyanmış ve beni mi sormuştu? Çenemde duran elini ittirdim. Titreyen ellerim sıkıca iki koluna yapıştı.
"Uyandı mı? Gerçekten uyandı mı?"
Yüzündeki buruk gülümsemeyle kafasını aşağı yukarı salladı. Kendimi tutamayarak kahkaha atmaya başladım. Gülüşümün aksine gözlerimden akan yaşlar izleyen insanların deli olduğumu düşünmelerine yetmişti. Duyduğum acıma cümleleri bunu kanıtlar niteliğindeydi. Ellerimle yüzümü kapatarak ağlamama kaldığım yerden devam ettim. Saniyeler sonra mantığım devreye girerek Poyraz'a gitmemi hatırlattığında Sağlam durmaya kendimi zorlayarak yerden kalktım. Yerden güç alırken avucuma batan taşları titreyen ellerimle temizleyip geldiğim hastane yolunu büyük adımlarla yürümeye başladım.
Tolga peşimden geliyor fakat konuşmuyordu. Sanırım varlığını ayak sesleriyle hissettirmek onun için yeterliydi. Poyraz ve kendi ölümümü kabullenerek çıktığım hastane kapısından bu kez büyük bir mutlulukla girdim. Koşarak çıktığım merdivenler nefesimi kesmişti ama durmadım. Nasıl durabilirdim? Poyraz'ım uyanmışken nasıl durabilirim? Kata ulaştığımda karşıma çıkan Cem omuzlarımdan tutarak hızımı kesti. Ellerimi dizlerime koyarak öne doğru eğilip derin derin nefes alıp vermeye başladım.
"Poyraz,"
Ellerimi dizlerimden çekerek doğruldum, yarım kalan cümlemi nihayet tamamlayabildim.
"Nerede? İyi mi?"
Cem kızaran gözleriyle göz temasımızı keserek elimden tuttuğu gibi odasına doğru çekiştirdi. İçeriye girdiğimizde herkes mutlulukla günlerdir uyuduğu halini izlediğimiz camdan bu kez uyanık halini izliyordu. Bir saniye kaybetmeye tahammülüm yokken kafamı cama çevirdim. Göz göze geldiğimizde hıçkırarak ağlamaya başladım. Anlımı soğuk cama yaslayarak içerideki doktorların çıkmasını bekledim. Poyraz'la gözlerimiz bir saniye bile ayrılmazken anın gerçekliğini bir türlü kavrayamıyordum. Ona sarılmaya, kokusunu içime çekerek sıcaklığını hissetmeye ihtiyacım vardı.
İçeriden çıkan doktor dakikalar öncesine nazaran gülümseyerek yanımıza geldi. Elindeki dosyaya bir şeyler yazarak bir adım arkasında bekleyen hemşireye verdiğinde içine derin bir nefes çekip bakışlarını gözlerime sabitledi. Ağlamamak için kendimi kasıyor, tırnaklarımı avucuma batırıyordum.
"Ağlamayı kesip yanına gitmezsen bu hastaneyi başımıza yıkacağını söyledi."
Doktorun gülümseyerek kurduğu cümleyle şaşkınlığımı saklama zahmetine girişmedim. Bu durumda kurduğu ilk cümle gerçekten bu mu olmuştu?
"Hemşirelerimiz sizi can güvenliğimiz adına içerisi için hazırlayacak. Önden buyurun."
Eliyle gösterdiği tarafa taş kesilen ayaklarımı zorlayarak yürümeye başladım. Peşimden gelen hemşirenin ayak sesleri dışında kalan tüm sese kendimi kapatmıştım. Zaten bir süre sonra heyecandan uğuldayan kulaklarım o sesi dahi algılamamaya başlamıştı. Küçük depo gibi bir odaya girdiğimizde genç hemşire dolaptan aldığı eşyaları elime tutuşturdu.
"Burada giyinebilirsiniz. Dışarıda bekliyorum."
"Teşekkür ederim."
Fısıltımı duymayacağını düşünürken ufak bir tebessümle odadan çıktı. Daha fazla oyalanmadan önlüğü üzerime giydim. Titreyen ellerimle bone ve maskeyi takarak odadan çıktım. Sessilik yemini etmiş gibi tek kelime söylemeden Poyraz'ın odasına doğru ilerledik. Hemşire kapının önünde durduğunda onunla beraber durdum. Cebinden küçük el antiseptiğini çıkardığında avucumu önüne doğru uzattım. Avucuma değen sıvının soğukluğu tenime basan ateşi saniyelik uzaklaştırmayı başarabilmişti fakat hemen peşine varlığını kaldığı yerden hissettirmeye devam etmişti. Avuçlarımı birbirine sürterek antiseptiği yaydım.
"Girebilirsiniz."
Hemşirenin komutuyla titreyen ellerim kapının kulpunu kavradı. Kalbim ağzımda atarken kapıyı açarak geçebileceğim kadar araladım. İçeriye girdiğim an Poyraz'ın bakışları bakışlarımı orta yolda karşıladı. Alt dudağımı ısırarak büyük adımlarla ilerledim.
"Poyraz,"
Fısıltım makinadan çıkan seslere karışarak odada yok oldu. Ellerim yatakta öylece duran elini kavradığında titrememe bir türlü engel olamıyordum. Ayakta duramayacağımı fark ettiğimde yatağın yanına dizlerimin üzerine çökerek başımı ellerimizin üzerine koydum.
"Akay... güzelim."
Hırıltılı, kısık sesi kulaklarıma ulaştığında başımı kaldırarak tek elimi elinden çekerek yavaşça yanağına koydum.
"Konuşma Poyraz, zorlama kendini sevgilim."
"Ağlama!"
Elindeki elimi çekerek yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımı sertçe sildim. Elim yeniden elindeki yerini aldığında kuruyan dudaklarımı ıslatmak için yaladım.
"Ağlamıyorum."
"Çok korktum Poyraz, yemin ederim çok korktum. Bir kez daha sevdiğimi ölümün kollarına teslim edecek olmak boğazıma yapışan görünmez bir el gibi günlerdir nefesimi kesiyordu."
Ellerimin arasından kurtardığı elini olabilecek en yavaş şekilde yanağında duran elime çıkardı. Yanağından uzaklaştırdığı elimi dudaklarına götürerek avucumu öptü. Bu hareketi içimi titretirken tırnaklarımla zarar verdiğim için hissettiğim sızıyı geri planda bıraktı.
"Senin ölebileceğini düşündüğüm için kendimden nefret ediyorum."
"Kendinden nefret etmene sebep olduğum için kendimden nefret ediyorum."
Ben Poyraz ve Akay'ın güzelliğine dayanamıyorum. ÇILDIRACAĞIIIIM!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİMSİYAH
FanfictionAşk güzeldir. Onun yanı sıra felakettir. Evet, felaket. En büyük felaket aşk... Baktığın her yönde onun yüzü vardır. Deli olmamak elde değildir. Ama aşkın kaçınılmaz sonudur, delirmek. "Mavi gözleriniz denize benziyor madam! Düşsem ölür müyüm?" "Sö...