Hakan'ın beni eve bırakmasının ardından hızlı bir duşa girdim ardından saçlarıma doğal dalgalar vererek açık bıraktım. Üzerime yeşil saten ip askılı, V yaka ve sırtında V şeklinde dekoltesi olan mini yırtmaçlı elbisemi giydim. Elbisemin sırt kısmının daha güzel durması için vücut zinciri taktım. Elbise dar değildi ama bol da değildi. İçinde rahatça hareket edebiliyordum. Boynumun boş kaldığını fark edince takı kutumu açtım ve açar açmaz Burak'ın bana hediye olarak aldığı hiç çıkarmadığım deniz yıldızı kolyemi taktım. Kolyenin minnaklığı ayrı bir zerafet katmıştı. Yüzüme çok hafif bir makyaj yaptım dudaklarıma parlatıcı sürerek evden çıkmadan önce üzerime siyah uzun yağmurluğumu aldım ve ayaklarıma siyah topuklu ayakkabılarımı giydim.Aşağıya indiğimde tek kapılı siyah spor arabaya yaslanmış Monreo'yu ve arkasında ise Hakan'ı gördüm. Siyah bol ipek bir gömlek ve siyah bir pantolon giymişti. Beni görünce gülümsedi ve aracın kapısını açarken "şoför bizi takip edecek" diye ekledi Teşekkür ederek bindim.
Roma'dan çıkarak İtalya'nın dağlık bir bölgesine doğru bir süre yol aldık sonrasında ise çok güzel bir tepenin başında pompeii manzaralı bir otelin restauranta doğru girdik. Yol sessiz geçmişti sanki konuşmak istiyordu ama konuşamıyordu.
Otel oldukça lüks bir şekilde dekore edilmişti girer girmez. Sol tarafta portmantoya yağmurluğumu bırakarak ilerledim. Mantomu çıkartınca Monreo'nun gözleri etrafta dört döndü ardından Hakan'a bir şey söyledi. Sonrasında ise camın yanında bir masaya yöneldik Monreo sandalyemi tuttu ve beni oturttu ardından kendisi ise karşıma geçti. Garson geldiğinde Monreo bana baktı ve
"Yemek istediğin herhangi bir şey var mı? Eğer yoksa ben sipariş vereceğim"
"Hayır yok size güveniyorum" diyerek gülümsedim
Monreo, özel soslu tavuk ve iki tane makarna siparişi vermişti yanında ise şampanya söyledi.
"Burası İtalya'nın en güzel makarna restaurantıdır."
"İtalya'nın her yerinde en güzel makarna restaurantı var" diyerek güldüm. Tam o anda beni provam var diye eken Ciho ile göz göze geldim.
Bu çocukla asla buluşamıyor hep karşılaşıyorduk yavaş yavaş bizim olduğumuz yöne doğru geldi. Monreo neye baktığımı merak ederek baktığım yöne baktı. Cihanı görünce yüzü farklı bir ifadeye büründü. Cihan yanıma gelince.
"Hain köfte, satıcı pislik provam var Beyzoş dediğin ne provası acaba" dedim gülerek ve Türkçe
"Açıklayabilirim güzelim ama senin de benden aşağı kalır bir tarafın yok kapmışsın taş gibi herifi gelmişsin dağın başına minicik elbiseyle, hoş önceki dağ ayısı ile gelmenden yine iyidir bu herif"
Tam ağzımı açacağım sırada Monreo
"Sadece İngilizce lütfen diyerek bizi uyardı"
"Ah özür dilerim ben de tam sizin patronum olduğunuzu bugün ilk sevkiyatı zorluklar yola çıkarttığımızı ve bunu kutladığımızı söylüyordum" dedim.
"Evet şuan bir iş yemeğine çıktık ve izniniz olursa Beyza hanım ile yemek yiyeceğiz"
"Tabiki bizde kalkıyorduk" dedi Cihan ve iki parmağını alnına koyarak selam vererek uzaklaştı.
Onlar daha çıkmadan bizim şiparişlerimiz gelmişti.
Yemeğimizi yerken Monreo sürekli bana bakıyordu ara ara bakışları bedenime kayıyordu. Karşımda ki kişi partnerim olsa asla rahatsız olmazdım ama patronum olduğu için rahatsız olmuştum ellerimi göğüsümde birleştirdim ve
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yürek Unutmaz (Tamamlandı)
Chick-LitBir insan bir insana hem bu kadar benzeyip hem farklı olabilir miydi? diye düşündü genç kadın herşeyi onun ile aynıydı ama yüzleri farklıydı eskiden hayatında olan adam bu adamdan daha mı iyiydi? Gerçek neydi? Neden yıllar sonra aynı gözlere bakıp a...