Müzik, ruhun gıdasıdır. İnsanın içine işleyen,ruhuna dokunan,bazen kendini bulduğu bazen de kaybettiği ama ne olursa olsun vazgeçemediği tek yol arkadaşıdır. Duygularımıza göre şarkı seçer,onu dinleriz. Tek tuşla o anki ruh halimize göre yüzlerce şarkı arasından istediğimizi bulup, seçer dinleriz. Ama eskiden öyle değildi. Plak denilen kendine ait kocaman bir dünyası olan şeyler vardı. İnsanlar gerçekten hissettiği duyguları o an müzikle birlikte yaşamak istediklerinde istediği plağı koyar dinlerdi. Ve aslında her şey o zamanlar daha kıymetliymiş. Bir şeye ulaşmak,bir şeyleri yaşamak,bir şeylerin farkına varmak zormuş. Yaşanılan her duygu sahiciymiş. Müzik dinlemek için alınıp özenle saklanılan plaklar şimdi yerini telefonlara bıraktı. Ve herkes kolayca, fütursuzca ulaşabiliyor. Eskiden müziklere ulaşmak ne kadar zorsa aşkı bulmak da o kadar zor ama bir o kadar süreçmiş. Ve galiba tüm duygular eskiden güzelmiş. " An " diye bir şey vardır. Bazen bir önce kurtulmak istediğin,bazen de zamanın durmasını istediğin. Ama mutlaka herkesin hayatında o an vardır. İşte tüm mesele burada başlıyor. Anın içinde kalıp doyasıya yaşamak mı yoksa o anı hafızadan silmek mi?
Atakan Ev
Altan'ın bu eve gelmesinin üstünden 3 geçmiştir. Altan ve Atakan arasında o görünmez duvar tam olarak yıkılmasa da tuğla tuğla kırılıyordu. Altan, Atakan'ı çoktan affetmişti ama onu sinir etmek çok hoşuna gidiyordu. 3 gündür yaptırmadığı iş kalmamıştır.Atakan, ciddi anlamda Altan'ı gözü gibi bakıyordu. Bebek gibi pamuklara sarıp sarmalayacak seviyedeydi. Altan ise hiç bulamadığı aileyi bulmuştu. Mutluydu,huzurluydu. Küçükken kendi yaralarını tek başına sarmaya çalışan o küçük kız çocuğu yerini bir an önce yaraları iyileşsin mutlu olsun diye çabalayan insanlarla çevrilmişti.
Atakan: Altan,pansuman saati.
Altan: Atakan,o ne öyle beslenme saati gibi?
Atakan: Ha ha çok komik.
Altan: Atakan ben gayet iyiyim. Hatta fazla iyiyim. O yüzden ben işime dönmek istiyorum.
Atakan: Patronun olarak bu talebini reddediyorum.
Altan: Yangın var imdat diye bağırasım var.
Atakan: Bir hasta olarak çok fazla konuşuyorsunuz.
Altan: Ben hasta değilim çok bilmiş. Ya Atakan hadi gidelim dükkana. Ben çok özledim.
Atakan: Dükkana çok mu gitmek istiyorsun?
Altan: Evet.Altan, Atakan'ı ikna ettiğini düşünürken gözlerinin içi gülüyordur.
Atakan: O zaman bir süre daha burada kalıp, güzelce dinlenip, güzelce besleniyorsun.
Altan'ın gülüşü yüzünde solar. Altan,sinirle yerinden hızlıca kalkmaya çalışır. Dikişlerini zorlar.
Altan: Ahhh
Atakan: Altan iyi misin? Sen niye kızıp kalkıyorsun? Ben dinlen diyorum kötü bir şey demiyorum.
Altan: Atakan canım yanıyor şuan. Hiç tartışmak istemiyorum.
Atakan: Ah Altan ah gel uzan şöyle. Bir bakalım şu dikişlerine.Atakan, Altan'ı yavaşça yatırır. Birazcık tişörtünü sıyırır. Dikişlerine bakar.
Atakan: Allah'tan patlamamış. Yani Altan neyi zorluyorsun Allah aşkına?
Altan: Tamam bir daha yapmayacağım.
Atakan: Aferin. Şimdi uslu bir kız ol ve pansumanın bitene kadar sesini çıkarma.Atakan, Altan'ın pansuman malzemelerini çıkarır. Yavaşça yüzündeki yaralara pansuman yapmaya başlar. Altan ise Atakan'ı izliyordur. Altan, Atakan'ın bu kadar yakınında durmasından dolayı kalbinin sesini dindirmeye çalışsa da kalbi ağzında atıyordur. Atakan ise Altan'ın canını yakmamak için bir kuşun tüyüne dokunurmuş gibi sakince, yavaşça hareket ediyordur. Arada da göz göze gelseler de hemen gözlerini kaçırıyorlardır. Bir ara birbirlerinin gözlerinde kaybolmuş,birbirlerine bakarlarken salona Kıymet girer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başlangıç
Hayran KurguHer insan kendi hikayesiyle doğar. Her hikaye,ayrı bir dünya. Ya herkes kendi dünyasında yok olup gidecek ya da kendi dünyasını güzelleştirecek.