Ağır ağır geçen, adeta bitmek bilmeyen mesainin nihayet sonu geliyor ama Elif altında kaldığı ezilmek duygusunda hala. Aslında orada çalıştığı sürece bunun uzayarak süreceğini de biliyor. Kendini oldukça rahatsız eden bu gerçekler gün sonunda zonklayan bir baş ağrısı şeklini alıyor evine dönebildiğinde.
-''Hoş geldin yavrum. Aaaa neyin var senin?''
Annesinin attığı ufak çaplı feryada bakılırsa o gün yaşadığı her şey, yüzünde yerini almış.
-''Yok bir şey anne, sadece yorgunum.'' diyen Elif annesinin bu kısa cümleleri yeterli bulmasını umut ediyor çünkü detayı anlatacak hali yok.
-''Geç geç! Ben şimdi seni iyi ederim, yemek de hazır, hem de en sevdiğinden.''
-''Aç değilim anne. Biraz dinlenmek istiyorum.''
-''Yat, dinlen sen hemen, kendine gelince yemek yeriz.''
Elif omzuna asılan çantasının bile kurşun gibi ağırlaştığını duyumsuyor. Altında kaldığı yükten iki büklüm, omuzları çökmüş odasına gidiyor. Girdiği an burnunu bir çiçek kokusu geliyor, her yer mis gibi temizlik kokuyor. Yine annesi titizliğini göstermiş. Çantasını çalışma masasının üzerine bırakıyor ve üzerini bile değiştirmeye hali kalmayan bedeni ile olduğu gibi yatağına bırakıyor kendini sırt üstü.
Annesinin fazla sorularına maruz kalmadığından iyi hissediyor kendini ama annesini tanıyorsa bu durum fazla sürmeyecek. Yemeğe kalktığında annesi kaldığı yerden devam edecek. Yattığı yerde kendi kendine söyleniyor:
-''Ah anne ah! Keşke bu detaycılığını zamanında babamda da kullansaydın! Belki şimdi çok farklı bir durumda olurduk!''
Gözlerini kapatıyor, iyi bir uykuya ihtiyacı var ama aşırı gergin halinin buna izin vermeyeceğini biliyor. Neyse uyumadan yatsa da iyi geliyor gevşeklik hali. Fakat bedeni dinlense bile düşüncelerinin kendine rahat vermeyeceği de ayrı bir hakikat. Birbirine girmiş düşüncelerin eşliğinde önce Efe'nin yüzü geliyor gözünün önüne.
Efe, sınırsız bir maddiyat içinde ama pek ilgilenilmemiş bir çocuk. O olaya dek onun memleketin çok tanınan bir ailesinden geldiğini fark etmemişti ama yeterli sevgiyi görmediğini sezmişti genç kadın. Çocukta sürekli bir öne çıkma isteği var daima. Ardından da benim, ben iyi bilirim, benim dediğim olur, en iyi benim gibi dikkati hep üzerinde tutmak isteyen yapısı sırayı alıyor. Birkaç defa sırasının üzerine bırakıp herkesin görmesini istediği bir tomar paraya da şahit olmuştu. Bu, çok şeyin işaretiydi aslında.
Elif, onun dersine girdiği zamanlar ondaki bu değişik halleri kendince azaltmaya çalışsa da pek başarılı olamamıştı. Çünkü çocuk her ne kadar okula gelse de sair zamanlarda evde ve oradaki anlayışa uyum sağlıyor. Kısa süreli müdahale doğal olarak fayda vermemişti. Ama o güne dek Efe'nin böyle sivrildiğini görmemişti.
Efe'nin kendine yüzsüzce bakan gözleri, kabadayı konuşması, hatta kendini tehdit etmesi aklına geldikçe yatışmaya yüz tutan öfkesi en baştan kabarıyor. Hele müdürün odasından çıktığında karşılaştıkları zaman! Çocuğun kendine hadsiz güveni, kendisiyle alaycı tonda konuşurken bile hala tehditlerine devam etmesi dayanılır cinsten değil.
Elif, bu hoşnutsuzluk ile yüzünü buruşturuyor ve yan tarafına dönüp bacaklarını karnına çekiyor, ellerini göğsünde birleştiriyor sonra. Ne kadar yirmi dört yaşına gelmiş olsa da hala bir korunmaya ihtiyacı olduğu gerçek. Bu doğal şartlarda bir baba ama onun babası yanında değil ki! Oysa kendine destek olan, akıl veren, sıradan bir babası olsa ne kadar iyi gelecekti varlığına!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRILMA NOKTASI AŞK (Tamamlandı)
ChickLitElif, genç bir öğretmendir ve çok şey yaşadığını düşünmektedir ama zaman ve gelişen olaylar, aslında yaşam deneyiminin ne kadar yetersiz olduğunu ona öğretecektir. Yaşamak, bazen dişle tırnakla direnmektir dünya denen yere.