Elif, ertesi sabah işe gitmek için hazırlanırken dünü düşünüyor sürekli elinde olmadan. Düşündükçe canı yanıyor ama bundan vazgeçmiyor. İnsanın bazen kendine acı vermeyi sever. Belki bilinçli direnç kazanmak adına, belki de bilmeden karmaşada kaldığından. Yüzleşmesi bazen çok zordur kişinin duygularıyla. Elif onu beklemişti çünkü kendinden ısrarla istenen bir söz vermişti fakat Mert onu aramamıştı dün. Alkolün dağıttığı aklı ile yaptığı bu ısrarı kendi çoktan unutmuş olsa bile sıkıntısı ve derdi Elif'e kalmıştı.
Elif ondan çok kendine kızdı. Ne diye sanki hemen umutlanmıştı?! Neden hep böyle zayıftı sevilme olasılığı karşısında?! Oysa karşısındakiler hep anlık ve planlıydı. Hazırlıksız yakalandığı bu hallerden nefret ediyor. Sonuçta Mert'in de ne olduğu belli. Dün de zaten kendine yakışanı yapmıştı. Ne bekliyordu ki bu tür ilişkilerden? Bir an önce sınırlarını güçlendirmeli ki bunun gibiler canı istediklerinde gelip canı istediklerinde gitmesinler. Maalesef aşka dair hiçbir şey anlatıldığı gibi değil.
Günümüz insanı onunun da benzerini üretmiş ve geçinip gidiyor kendince. Kimin gerçek, kimin sahte olduğu belirsiz. Böyle bir ortamda sevmeyi düşünmek de gerçekten cesur yüreklerin harcı. Elif, bunlar aklından geçerken kendi kendine gülüyor. Özellikle cesaret kısmına. İnsan kendine zarar verecekse neden bunu yapsın? Cesaret de sanki bazen aptallık gibi bir hal. Bir filmde duyduğu söz geliyor birden aklına: Önce cesurlar ölür. Aha ha ha!
-''Ne oldu kız böyle gülüyorsun?'' diyen annesi odasının kapısında ve yine meraklı.
-''Aptallığıma gülüyorum da!''
Yaşlı kadın dün olanların ve kızının nasıl üzgün olduğunun farkında. Onun acısına avuntu bulmak için kendini zorluyor ama bir türlü uygun konuşmayı yapamıyor. Sonunda rutin haline dönüp konuşuyor kızıyla:
-''Kahvaltı hazır.''
Elif annesinin karamsarlığını anlıyor ve buna da geriliyor çünkü ona da üzüntü oluyor kendi yaşadıkları. İşte tam da bu yüzden o sınır konusunu yapmalı! Günün en önemli meselesi güven sorunuyken şimdi ona inanmışlığını gerçekten ama gerçekten çok aptalca buluyor. Dün gecesi de aklında. Garip nöbetlerle dolu ve sancılıydı dün gece. İnsanın ruhundaki fırtınalar fiziki olarak da kendini gösteriyor. Kendine yapılanı kabullenememesi, bir sıtma gibi etkilemişti bedenini. Kah yanmış kah titremişti. Kabuslar da cabası.
Sabah aynaya baktığında yüzünün görüntüsü her şeyi belli ediyordu genç kadına. Çantasını alıp odasından çıkmak üzereyken bir daha o haberi görmek istiyor. Telefonundan o siteye girdiğinde haberin kaldırılmış olduğunu görüyor sanki hiç olmamış gibi. Bu da enteresan bir durum. Acaba kimler rahatsız oldu da kimler gücünü kullandı? Telefonunu çantaya atıyor ve daha güçlü olacağına dair kararlı haliyle odasından çıkıyor. Aslında hiç de aç hissetmiyor fakat annesi üzülmemeli. Formaliteden birkaç lokma yemeli. Kapının yanındaki dolabın üzerine çantasını bırakıp hemen karşısındaki mutfağa geçiyor.
Sandalyesine geçip annesinin aceleyle önüne koyduğu çayının şekerini dalgın dalgın karıştırmaya başlıyor ki gelen bir mesajın sesi ile bir an irkiliyor. Şaşkınlık hemen yerini sinire bırakıyor. Mert efendi yine kendisiyle oynamak istiyor galiba fakat yemezler! Önündeki ekmekten ve peynirden isteksizce küçük parçalar atıyor ağzına. Onları yavaş yavaş çiğnerken dişlerinin arasında Mert'in olduğunu farz ediyor. Ağzındakileri yutmadan çiğnedikçe çiğniyor.
-''Kızım yesene, bütün gün çalışacaksın!'' sözlerinde annesi o uzun hareketin garipliğinin farkında. Elif boğazından çok sert bir cisim geçiyormuş gibi zorla yutuyor yediklerini. Ve bir mesaj sesi daha duyuluyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRILMA NOKTASI AŞK (Tamamlandı)
ChickLitElif, genç bir öğretmendir ve çok şey yaşadığını düşünmektedir ama zaman ve gelişen olaylar, aslında yaşam deneyiminin ne kadar yetersiz olduğunu ona öğretecektir. Yaşamak, bazen dişle tırnakla direnmektir dünya denen yere.