Elif, geçirdiği kalp kıpırtılı gecenin ardından okula gitmek için evden çıkıyor. Fakat artık başka bir kadın. Yüzü ışıl ışıl parlıyor, oldukça mutlu ve düşlerle dolu. Apartmanın dış kapısından çıkıyor ve bir an duraklıyor. Başını hafifçe kaldırıp kaçamak bir bakış atıyor üst kata ve derin bir soluk alıyor. Genelde herkesi gözetlemeyi seven üst kat komşularının balkonu boş, perdesi kapalı. Elif, bugün beni kaçırdılar diye düşünüp gülüyor. Ama bu halden de oldukça hoşnut kalıyor. İnsanların gereksiz meraklarının ürünü saçma sorularla muhatap olmamak gayet hoş. Galiba bugün şanslı günü. Gözlerini gökyüzüne kaldırıyor bu hafif haliyle. Uzun uzun sonsuz boşluğa bakıyor. Gayet sakin görünse de bulutlu bir hava var bugün.
Elif gördüklerinin şairane bir atmosfer olduğunu düşünüyor, tam kalbine göre. Romantik bir sonbahar günü kendini bekliyor. Ara ara zihninde akşamki konuşmaların kısa tekrarı çınlıyor. Ağır adımlarla yürüyor kaldırımda. Yere dökülen sarı yapraklara bakıyor garip bir huzur hissiyle. Sanki aşkını süsleyen taç yapraklarına benziyorlar. Aslında bu aşık haliyle biraz da aptal göründüğünün farkında ama olsun! İnsanın buna da ihtiyacı var, bazen heyecandan öleceğimizi sandığımız anlar yaşanmalı!
Kaldırımın sonuna geldiğinde kestirme diye kullandığı ufak bir ara sokağa sapıyor. Köşedeki çöp konteynırının müdavimleri yine yerinde. Siyah beyaz alacalı bir köpek çöpün dışına düşmüş bir poşeti yırtmaya çalışıyor. Bir iki uyuz sokak kedisi ise çöpün üzerine tünemiş, arada bir köpeği kontrol ederek nasiplerini arıyor ve buram buram, ağır bir koku yayılıyor açık kalan konteynır kapağından. Elif, hızlı adımlarla geçiyor oradan, adım attıkça kokunun etkisi azalıyor.
Nihayetinde ara sokağın sonuna ulaşıyor, ana caddeye çıkmak üzere.
-"Pssstttt!" sesi ile yerinde duraklıyor. Bunu yapanın hangi hadsiz olduğunu bulmaya çalışıyor aklında. Çevresine bakınıyor ama kimse yok. Gayptan sesler mi duyuyor ne?! Ve aşkın böyle bir belirtisi olabilir mi? Belki de kendisine öyle geldi bir an. Tekrar bir adım atıyor.
-"Pıssttt güzel kadın!" Cümlesi yankılanıyor.
Elif artık bunun gerçek olduğundan emin ve bir anda kızıyor. Bu ne cüret?! Hışımla sesin sahibine haddini bildirmek için arkasına dönüyor ama yine donup kalıyor. Karşısında parlayan gözleriyle gayet yakışıklı ve çok tatlı gülümseyen bir genç adam görüyor. Can bu!
-"Sana layık değil ama bunlar senin için!"
Can hemen elindeki küçük bir gül demetini Elif'e uzatıyor. Elif adeta zerre zerre dağılan ruh haliyle ve yüzünde aynı aşk gülümsemesiyle gülleri alıyor ama gözleri Can'ın gözlerine takılı.
-" Sen çok tatlısın ama sabah sabah bu gülleri nereden buldun?"
-"Annemin bahçesinden, belli olmasın diye uğraştım ama sanırım anlayacak. Ama olsun, bence bunlar senin olmalı!"
-" Çok kızar mı annen?"
-"Eh biraz! Boşver onu şimdi görüşmeyeli sen nasılsın?""
-"Aha ha ha! Görüşmediğimiz son dört saatte iyiyim!"
Can, çok şey söylemek isteyip de bunu beceremiyor gibi duruyor karşısında. Elif onun da en az kendisi kadar heyecanlı olduğunu görüyor.
-"Okula kadar beraber yürüyelim mi?" sorusunda Can'ın bütün dayanılmazlığı üzerinde. Elif:
-"Yürüyelim!" yanıtında yine hafiften titrediğini hissediyor. Bir süre yan yana konuşmadan ilerliyorlar. Birden Elif, Can'ın elini tuttuğunu görüyor, bu orta çaplı bir elektirik çarpması duygusunu veriyor genç kadına. Zaten hafiften başlayan titremesi artıyor. Can onun bu halinin farkında ve avucundaki ufacık eli daha güçlü kavrıyor, sanki onu okşuyor gibi ama narin ve düşünceli. Elif, önce avucunda duyduğu ateşin kısa sürede tüm bedenine yayıldığını duyumsuyor derken ve yanaklarının kızardığını anlıyor. Başını biraz öne eğiyor Can'dan bu halini saklamak istercesine. Can da kendi ruhunda olup bitenlerle dolu dolu. Aşk dolu bir ele sarılmak, uzun zamandır tatmadığı bir his. Erkek ruhu hem telaşlı hem endişeli. Fakat bu halinin geçmiş kırgınlıklarını hatırlatmasına izin vermiyor, insan hep iyiyi yaşamıyor bu dünyada. Önemli olan kötünün geleceği engellememesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRILMA NOKTASI AŞK (Tamamlandı)
Chick-LitElif, genç bir öğretmendir ve çok şey yaşadığını düşünmektedir ama zaman ve gelişen olaylar, aslında yaşam deneyiminin ne kadar yetersiz olduğunu ona öğretecektir. Yaşamak, bazen dişle tırnakla direnmektir dünya denen yere.