OLURUNA BIRAKMAK

5.6K 10 2
                                    

         Oturduğu yolcu koltuğunda oldukça rahatsız. Dün akşamın ardından ani bir kararla sabahın köründe uyanmış ve evraklarını tamamlayıp yola çıkmıştı. Bulunduğu şehirden ayrılmak istemese de şimdilerde hali oradan kaçar gibi. Otogarda denk gelen ilk otobüse binmişti. Ayrıntıları hiç düşünmeden can havliyle kaçıyordu oradan. Yaklaşık altı saat sürecek yolculuğun sonunda öğleden sonra dört gibi A..'da olacak. Ama orada akşamı nerede geçirecek, ev işini nasıl çözecek?! Bu sorulara dair en ufak bir yanıt yok beyninde. Tek istediği bir an evvel ondan uzaklaşmak.

         Annesi de şaşırmıştı sabahın erinde onu karşısında görünce. Apara topar kahvaltımsı bir faslın ardından Elif kendini dışarı atmıştı çünkü bu şehirde artık nefes alamadığını hissetmişti.  Hatta mesai saatinin başlangıcına dek zor beklemişti zamanın ilerlemesini. O sabah Milli Eğitim Müdürlüğü'nün kapısından ilk giren, yeni atanan öğretmenlerden ilkiydi. Kafası garip bir uyuşukluk içinde prosedürü kısa sürede tamamladı, hayırlı olsun iyi dileklerini dahi zor duydu. İşi çoktu çünkü. Daha görev yerine gidecek, kalacak yer ayarlayacaktı. Hemen dönüp nakliye işini de halletmeliydi ayrıca ki annesi o vakit gelecekti yeni yaşayacakları şehre.

          Elif, başını cama dayamış, ne kadar istemese de aklı hep dün akşamda. Umdukları hiçbir şey olmamıştı. Can en ufak bir adım atmamıştı kendisine. Düğün boyunca uzaklarda ve bir yabancı gibi kalmıştı kendine. Çok uğraşmıştı onun bir  bakışını yakalayabilmek için. Hatta bir ara Gülten kendi düğününde olduğunu yine unutup Beko ile beraber olası yakınlaşma olsun diye çok uğraşmıştı. Fakat olmamıştı işte! Can hep bir köşede ve mesafeli kalmıştı bu çabalara. Elif'in en çok ağırına giden de aralarında hiçbir şey yaşanmamış gibi onun kendine yabancı kalması. Oysa öncesinde çok şey geçmişti aklından genç kadının.. Çünkü kuaförden çıktığında, yeni elbisesini giydiğinde çok güzel bulmuştu kendini. Onun mutlaka dikkatini çekeceğine inanmıştı.

         Can'ın ifadesiz, buz gibi yüzünü anımsadıkça daha kötü hissediyor kendini. Bu yabancılık yerine gelip kendine kötü de olsa iki laf söylese dahi daha iyiydi. Çünkü en azından kendine bir tepki vermiş olacaktı. Böyle hiç olmamış gibi davranması en kötüsü! Gözleri yeniden doluyor, belli olmasın diye hemen elinin tersiyle siliyor onları ve yüzü hep camdan yana. O an o otobüsteydi ama ruhu çok başka bir yerde. Can böyle uzaklaştıkça ona olan sevgisinin daha da arttığını duyumsuyor içinde. Gerçekten denilen doğruymuş: ''Kavuşma olmayınca aşk olurmuş sevmek!''

         Bir an önce yaşayacağı yeni şehre varmak ve oradaki hayatın akışına kapılmak istiyor çünkü bu acının hafiflemesi için başka çare yok. Yeni bir yer, yeni bir akış ancak acısının azaltabilir. Fakat saatine baktığında daha epey vakit kaldığını görüyor. Bir kuş olsa da hemen oraya uçup gitse ne güzel olurdu! Vakit geçirmek adına gözlerini kapatıyor. Uyuyamayacağını kendi de biliyor ama amaç sersemleyen aklını dinlendirmek. Gerçi bu da olası değil, insan istediğinde düşüncelerini durduramıyor. Belki de geçmişteki güzel anları hatırlasa iyi olacak.

       Kucağında Tatlış ile kliniğe gittiği güne dönüyor. Hani Can'ı ilk gördüğünde orada yardımcı sandığı güne gidiveriyor kalbi. Genç adamın o baş döndüren bakışlarını üzerinde bulduğu ilk an. Evet, aslında ilk görüşte ondan etkilenmişti ama ona karşı sevgisinin bu denli büyüyeceğini akıl edememişti. Derken ilk yaklaşımları, konuşmaları, ilk öpücük canlanıyor bir bir içinde. Önce iyi hissetse de işin sonuna gelince daha kötü oluyor genç kadın. Aşk acısı hiçbir şeye benzemez. Hafifler gibi olur bazı bazı ama geri döndüğünde eskisinden çok daha güçlüdür.  Elif, yüzünü buruşturuyor, sanki midesine bir yumruk atılmış gibi kötü. Demek aşk bazen başa ağrısına veya mideye inen bir darbeye de benziyormuş.

KIRILMA NOKTASI AŞK (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin