Genç adam kliniğin önündeki masada ve oldukça mutsuz. Sanki dünyanın düzenini en baştan yazmak ister gibi. İçinde öfkeyle karışık bir kırgınlık da cabası. Aylardır ne rahat bir günü ne huzurlu bir uykusu olmuştu. Çoğu vakit, yaşam böyle bir şey mi diye düşünse de kalbi olanı kabullenemiyor. Bunun üzerine kendini hep olduğu gibi boşluğa, sonunu bilmediği bir akıntıya bırakıyor. Oysa yapmak istediği çok şey var ama kalbi hala sımsıkı bağlı. İsteksiz, geçmişi unutamayan haliyle sürüklenip gidiyor.
Son zamanlarda iyice arttırdığı sigaraya yeniden sarılıyor, sanki bir çözüm olacakmışçasına. Gömleğinin cebindeki paketten bir tane alıyor sinirli bir tavırla, cebindeki çakmağı ile onu yakıyor ama biraz fazla yakın tutmuş olmalı ki ateşi burnuna hafifte bir tüy kokusu doluyor, galiba kirpiklerinin birkaçı yanmıştı ama o da umurunda değil. En büyük acısı kalbinde ve ruhunda. Yapamam, kabullenemem dedikleri boğazını sıkıyor adeta. İşin en acı yanı da kimseye bir şey anlatamaması.
Adam sigarasından derin derin bir iki nefes çekiyor ve burnundan çıkan dumanın gözlerini yaşartmasını duyumsuyor. Öyle bir acı olmalı ki kalbindekini yok etmeli. Mesela buralardan çekip gitmeli ama nereye? Kalbini ve varlığını geride bırakamaz ki! İnsan her şeyden kaçsa da bir kendinden uzaklaşamıyor. Bu Çin işkencesi gibi bir hal. Önce fazla etkilemiyor gibi ama zaman geçtikçe içten içe daha derine varıyor sızlayarak.
-''Cannnn günaydın dostummm!''
Adam yeni bir günün farkında olmayan haliyle önce ona boş boş bakıyor ve ardından zoraki konuşuyor:
-''Sana da günaydın dostum.''
Ses tonu düşük, her şeyden vazgeçmiş ve sitemli. Diğeri onu bu daldığı durumdan kurtarmak isteyen halinde ısrarlı:
-''Gül artık biraz ya! Veya benimle konuşmayı dene, bir şey yap artık!''
Can ona, biraz düşmanca bakıyor, keşke o kadar kolay olsaydı diye düşünürken. Bu düşüncesi içinde kalıyor tabii, ona hafiften bir gülümsemeyle bakıyor sadece ki gülmek de zor.
-''Gülten sen içeri git de bir çay demle bize aşkım!''
Gülten.
-''Hemen yapıyorum tatlım!'' karşılığını verip hızla kliniğe giriyor ve için için dua ediyor Bekir'in Can'ı konuşturabilmesi için. Bekir yalnız kaldıklarından emin olduktan sonra sandalyesini Can'a doğru çekip oturuyor ve tıpkı onun yaptığı gibi bir süre hiç konuşmadan önlerindeki caddeden geçen araçlara bakıyor anlamsızca. Ve sıkılıyor bu ölüm sessizliğinden nihayetinde:
-''Bugün Gülten de benimle geldi. Neden biliyor musun?''
Can sanki onu duymuyormuşçasına melankolik ve boşlukta. Beko bir daha zorluyor istediği soruyu duymak için:
-''Gülten de geldi bugün benimle!''
Can bu yüksek perdedeki tekrarın ardından mecbur kalmış haliyle konuşuyor:
-''Yaaa ne güzel!''
Beko:
-''Be adam neden diye sormayacak mısın? Hiç mi merak etmiyorsun?!''
Can, aynı düşük ve sakin tonuyla soruyor:
-''Neden?''
Beko, büyük bir sır vermeye hazırlanıyor kendince ve ağzı kulaklarına varıyor neredeyse:
-''Galiba bir çocuğumuz olacak!''
Beko bu müjde dolu cümlesinin ardından Can'a bakıyor. Can duymamış gibi yine ve garip bir koma boşluğunda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRILMA NOKTASI AŞK (Tamamlandı)
ChickLitElif, genç bir öğretmendir ve çok şey yaşadığını düşünmektedir ama zaman ve gelişen olaylar, aslında yaşam deneyiminin ne kadar yetersiz olduğunu ona öğretecektir. Yaşamak, bazen dişle tırnakla direnmektir dünya denen yere.