Elif, eve değişik bir umut ile dönüyor o gün ama bunu içinde var ettiğine kendisi bile inanamıyor çünkü bu tohumu kalbine eken Gülten. Hani bir vakitler hiç önemsemediği, hiç ciddiye almadığı evde kalmaya aday bir genç kız. Zamanın dengeleri nasıl değiştirdiğine inanamıyor oysa ama başka çaresi de yok bu gittikçe kıvrılan yolda. Belki kısa karşılaşmalar bazı duyguları tetikleyebilir Can'da. Çıkmadık candan umut kesilmez sonuçta ama hala olursa bunun nasıllığına akıl erdiremiyor genç kadın. Ve klasik öğretiye uyuyor, eğer bir şeyi istediğiniz gibi değiştiremiyorsanız kendi haline bırakın ve iyi olması için dua edin.
Öyle de yapıyor sonrasında ama gittikçe yaklaşan düğün beklentilerini arttırıyor. Bu imkansız bir düşe benziyor biraz da. Hani insan bazen hayal kurar ve güzelliğine öyle kapılır ki adeta ona bağlanır ve için için gerçek olacağına inanır. Fakat olmadığında da gökyüzünün en tepe noktasından yere çakılmış gibi olur. Elif aslında tam da bundan korkuyor. Gülten ile başlayan o narin umut gerçeğin hoyratlığında yok olabilir. İçi içini yerken yine de dik tutmaya çalışıyor kalbini. Hatta ne olacağını düşünmemeye çalışıyor. Bu da öyle garip bir hal ki açıklaması zor. Hem bir an önce gelişme bekler hem de bir aksilik olmasın diye sessizliğe razı olur insan yapısı. Elif, o umudun pembesinde savrulup gerçeklikten ayağının kesilmesini istemiyor.
İşindeki ve evindeki normalini sürdürmeye çalışıyor ve bunu sanki kendini kandıra kandıra yapıyor. insanın kendinden bile korkularını saklamak zorunda kalması ayrı bir azap. Ama bunu da yadırgamıyor Elif çünkü eskilerin dediği gibi umut dünyası halimiz. Bir şeylerin beklentisine girmezsek acaba dünya ne kadar yaşanabilir olur?! Galiba felek denen şey de asıl bu nokta yapıyor oyunlarını insana. Fare kaç, kedi tut denilse de yalan olmaz. Sonuçta hayatımız hep bir şeyleri elde etmek adına onları kovalamakla geçiyor.
Elif, öğle arasında kantinin arka bahçeye açılan kapısının önüne konan masada tam da bu ve buna benzer düşünceler içinde. Heyecanlı bir filmi nefes nefese seyrediyor gibi ama aslında kendi yaşamı bu! Yavaş yavaş sona yaklaşan sigarasının dumanı bazen esen rüzgarın etkisiyle yüzüne dönüp gözüne kaçıyor. Elif bu nedenle yaşaran gözlerini elinin tersiyle siliyor. Bu sırada kendine yaklaşan ayak sesi ile hemen elindeki sigarayı yere atıyor ve bir ayağıyla onun üzerine basıyor. Çünkü öğle yemeğinde okulda kalan öğrenciler, yemek yedikten sonra genelde bahçede maç yapıyorlar ve top bazen buraya sıçrayabiliyor. Elif hemen kimin geldiğine bakıyor geriye dönerek. Berrin'i görüyor karşısında, hani Mert ile haber olduklarında kendine ilk yorumu yapan genç öğretmen, yani kendinden sonraki okuldaki en genç öğretmen.
Elif, garip bir merakla bekliyor onun yanına yaklaşmasını. Bakalım ne yumurtlayacak?! Berrin sıradan tavırlarıyla Elif'in karşısına oturuyor ve gayet değişik bir ses tonuyla ona soruyor:
-''Naber, nasıl gidiyor?''
Elif ona aradığı malzemeyi vermemekte kararlı:
-''İyidir, vakit geçiriyorum. Öğle arası bitsin de dersleri tamamlayıp çıkalım okuldan.''
Berrin:
-''Haa anladım. E daha daha ne var ne yok?'' diyor ve şansını zorluyor.
Elif, onun gözlerine dik dik bakarak konuşuyor artık, savaş baltasını çıkarmış ve bunu karşısındakine açıkça ilan eden bir tavırda:
-''Esi iyilik, güzellik! Sizde ne var ne yok?!''
Elif, alaycı haliyle ondan gelecek yanıtı bekliyor ve onu hiç ciddiye almadığını da gayet net ortaya koyuyor.
Berrin:
-''Vallahi can sıkıntısı. Sabah kalk, okula gel ve çalış, eve git uyu ve ertesi gün yine aynısı.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRILMA NOKTASI AŞK (Tamamlandı)
ChickLitElif, genç bir öğretmendir ve çok şey yaşadığını düşünmektedir ama zaman ve gelişen olaylar, aslında yaşam deneyiminin ne kadar yetersiz olduğunu ona öğretecektir. Yaşamak, bazen dişle tırnakla direnmektir dünya denen yere.