Genç adam sevgi ve arzu dolu haliyle genç kadını kendine çekiyor usulca. Onun ruhunu görmek ister gibi bakıyor gözlerine, mavi ve grinin karışımı gözleri kadını karşı koyamayacağı bir halde kendine çekiyor. Önce hafiften nefesleri buluşuyor sıcacık, ardından dudakları. Bütün evren durmuş, aşkın hükmüne saygıyla bakıyor o an. Derler ki dünyanın yaratılış nedeni aşktır, tam da bunun altı çiziliyor o an.
Erkek, kadını kendine çekiyor derken, bedenleri sevginin gücüyle bir bütün oluyor sanki. Masumane başlayan öpücük birden alevleniyor. Kadın karşı koymuyor erkeğe, onun sahiplenici dudaklarına tüm kalbiyle boyun eğiyor. Isı artıyor ve ikisi de kontrol edemedikleri bir ateşte kavrulmaya başlıyor. Upuzun bir öpücük, geleceği düşündürüyor ikisine de. Beraber yaşamak istedikleri bir ömür bu.
Kadın kendini tamamen ona teslim etmeye hazır ama beyni durmuyor ve ona geçmişi hatırlatıyor. Elif birden varlığına dolan suçluluk hissi ile geriliyor ve geri çekilmek istiyor erkekten ama onun kendini sıkıca saran kollarından kurtulması mümkün görünmüyor bir an. Can onun yumuşak dudaklarının tadında kendinden geçmiş gibi kontrolsüz ve daha bir istekli. Bu yüzden de kadındaki değişimi fark edemiyor önce. Elif, onun yoğun isteğinden ürküyor gibi kaskatı kesiliyor. Neden sonra ondaki bu durgunluk erkeğin dikkatini çekiyor. Dudaklarını onun dudaklarından zorla ayırıp nefes nefese konuşmaya çalışıyor:
-''Neyin var, yanlış bir şey mi yaptım?''
Elif, bu soru karşısında doğru sözcüğü bulamıyor nedense, sadece:
-''Hayır hayır.'' diyebiliyor sayıklar gibi. Can karışmış aklıyla çok aceleci davrandığını düşünüyor ve onun bu doğal tepkisinden çok hoşlanıyor. Elif'i küçük bir çocuk gibi kendine çekip ona sarılıyor ve kendince bir şeyler söylüyor.
-''Tamam geçti, bir daha böyle aceleci davranmayacağım, affet beni.''
Elif, bu sözler karşısında tüm kalbinin sarsıldığını hissediyor çünkü duydukları geçmişine dair suçluluk duygusunu arttırıyor ve oldukça canını yakıyor. Ne diyebilir ki ona?! Bazen bazı şeylerin anlatılabilmesi imkansız kadar güçtür. Bu yüzden de o an susmayı tercih ediyor ama göz yaşlarını engelleyemiyor. Can'ın bu halini görmesini istemiyor, yüzünü onun omzuna gömüyor ama birden burnunu çekince bu hali biraz ortaya çıkıyor.
-''Sen ağlıyor musun?'' diye soran Can onu kendinden uzaklaştırıp yüzüne bakıyor. Elif suç üstü yakalanmış biri gibi bir titremeye kapılıyor ve yine ona bir yanıt veremiyor.
-''Neden? Neden ağlıyorsun? Baş başayız, anladığım kadarıyla da birbirimize çok uygunuz, yani iki yarım gibi birbirimizi aramışız şimdiye kadar.''
Elif, artık ona bir yanıt vermesi gerektiğinin farkında, kendini zorluyor konuşabilmek için:
-''Bilmem, galiba aşırı duygusallıktan.'' dese de içindeki baskı eritip yutuyor canını. Can, nedense kadından her duyduğunu mucizevi bir karşılık gibi algılıyor ve ona bir kez daha sarılıyor.
-''Sen bambaşkasın! Seni ilk gördüğümde anlamıştım bunu! Seni seviyorum.''
Elif, o an yer yarılsa da içine girsem diye düşünüyor. Can'ın bu güzel hisleri karşısında küçüldükçe küçülüyor kendi gözünde bile. Ona bir şeyleri mutlaka anlatmalı ama nasıl?! Anladığı kadarıyla o an uygun zaman değil ama onu kandırıyor gibi hissetmekten midesi bulanıyor. Can, belki de kendini Elif'in ilk aşkı, ilk erkeği sanıyor. Bu nasıl bir azap Elif'in ruhuna?! Anlatamamak, her geçen gün onu daha çok kandırmak anlamına gelmiyor mu? Ve insan sevdiğini kandırır mı? Kesinlikle böyle bir şey olamaz ama elinden de şimdilik bir şey gelmiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRILMA NOKTASI AŞK (Tamamlandı)
ChickLitElif, genç bir öğretmendir ve çok şey yaşadığını düşünmektedir ama zaman ve gelişen olaylar, aslında yaşam deneyiminin ne kadar yetersiz olduğunu ona öğretecektir. Yaşamak, bazen dişle tırnakla direnmektir dünya denen yere.