Kapıyı açıp eve hışımla girdiğinde annesi mutfağın kapısında dikilmiş haliyle ona tuhaf tuhaf bakıyor. Elif kapıyı sertçe kapatıyor, sanki yaşadıklarının tek sorumlusu annesiymiş gibi ona ters ters bakıyor. Yaşlı kadın ne yaptım ben diyen bakışlarıyla kalıyor yerinde. Elif burnundan soluyan haliyle koşarcasına odasına gidiyor, kapıyı yine çarpıyor ve arkasından kilitliyor.
Çantasını bir köşeye savuruyor ve gidip yatağına oturuyor, bacaklarını karnına çekiyor, elleri dizlerinin altında bağlı, yüzünü dizlerine gömüp acıyan gözlerinin suya dönmesini bekliyor. Içinden olana da olmayana da isyan ediyor ve iç sesini dinliyor:" Sadece azıcık rahatlık istiyorum. Zatenbüyük mutlulukların peşinde hiç koşmadım. Kendi dünyamda düşlerimle bile yaşam sevinci bulmayı öğrendim ben. Öne çıkmayı, ortalarda görünmeyi hiç istemedim ki! Fakat neden hep böyle oluyor, neden?! Sanki tanıdığım, tanımadığım herkes bana karşı birleşmiş gibi. Bu ne büyük haksızlık!"
Mert, kendisini ilk uyardığında pek de önemsemediği durum bir anda çığrından çıkmıştı. Okula gazetecinin gelmesi ne demek?! Bu ülkenin başka derdi kalmadı mı?! Allah başka dert vermesin! Öncesinde akıl edemediği bir usanma hissi var artık içinde. Bu öyle bir sınırlama ki adeta yaşamında hareket payı azalıyor saçma bir nedenle. Mert Şanlı'dan ona ne?! Belki özünde iyi bir insan ama statüleri çok farklı! Belki de çevre bu yüzden bu bir araya gelişi hazmedemiyor. Ama ortada elle tutulur bir şey de yok!
Elif, daima kendi sınırlarını bilen genç bir kadın. Şimdi o yüzden kendine yakıştırılan bu rolü kabullenemiyor. Sanki servet peşinde, varlıklı erkek isteyen bir kadın gibi lanse edilmek, düşündükçe canını yakıyor. Biraz aşağılanmak, bol saygısızlık karışımı zehire dönüşüyor düşüncelerinde.
Elleri kenetli, yüzü hâlâ dizlerine kapalı sonunda ağlamayı başarıyor çünkü bazen bunu yapmakta zordur kişiye. İçine dert olan her duygusunu atmaya uğraşıyor göz yaşlarıyla. Hayatın kendine biçtiği figüranlığı şiddetle reddediyor varlığında genç kadın.
Neredeyse kendinden geçmiş haliyle rahatlamaya uğraşıyor ve o sırada telefonunun melodisi doluyor odaya. Bir an başını kaldırıp bakıyor çevresine. Telefonu çantasında, çantası karşıdaki duvarın dibinde. Yerinden kalkmayı istemiyor, konuşacak hali de yok kimseye dert anlatacak sabrı da yok! Mert de olabilir diye kalbi bir anlık çırpınsa da onunla görüşmek istemiyor. Zaten başına ne geldiyse Mert Beyefendi ile çok değerli kardeşi Efe yüzünden gelmişti.
Telefonu susmuyor. Bu ısrarlı hal, Elif'in inat damarına basıyor. Kesinlikle bu aramaya yanıt vermeyecek! Derken ses kesiliyor, her kimse vazgeçti herhalde. Çalkantılı ruh hali Elif'i bu sefer başka bir yöne atıyor. İnsanların kendisinden kolayca gitmesine de öfkeleniyor sonra. Güvenebileceği birini bulmak o kadar zor demek! Çocuklaşan hâliyle alt dudağı bİraz sarkıyor ve yeniden ağlamasına dönüyor.
Oda kapısının kolu oynuyor hafif bir sesle, bakışları o yana kayıyor, annesi olmalı. Kapıyı açamayan kadın ısrar etmiyor. Elif onun uzaklaşan ayak seslerini duyuyor ve kısa bir nefes alıyor. Şimdi hiç zamanı değil çünkü! Annesi gidince uzun zamandır büktüğü bacaklarının uyuştuğunu hissediyor, bunun üzerine sırt üstü uzanıyor yerinde. Kapalı gözleri tekrar başlayan telefon sesiyle açılıyor. Yatmasına devam ediyor, bu kez gözleri tavana sabitlenmiş.
Bu kıstırılmışlık duygusundan nefret ediyor. Hâlâ çok genç ve yaşamın güzel renklerini de görmek istiyor. Bu en doğal hakkı da kime, nasıl anlatmalı? Telefon ısrarlı, genç kadın kararlı. Şimdiye dek herkes ona kendi yaşamının bir kolaylaştırıcısı olarak görmüştü. Oysa onun kendine ait bir hayatı var. Neden bunu görmezden geliyorlar?! Bu arada telefon hâlâ çalıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRILMA NOKTASI AŞK (Tamamlandı)
ChickLitElif, genç bir öğretmendir ve çok şey yaşadığını düşünmektedir ama zaman ve gelişen olaylar, aslında yaşam deneyiminin ne kadar yetersiz olduğunu ona öğretecektir. Yaşamak, bazen dişle tırnakla direnmektir dünya denen yere.