Genç kadın, sevdiği adamın ağırlığı altında adeta eziliyor. Erkek, yoğun arzunun verdiği sabırsızlık ile gittikçe sertleşiyor hareketlerinde. Şeker tadındaki dudakların kendine verdiği ürkek karşılık içindeki isteği durmadan körüklüyor. Böyle anlarda durmanın ne kadar zor olduğunun da farkında ama vücudunun altında kıvranan bedenden ayrılamıyor bir türlü. Kadına sahip olmak istiyor sonunu düşünmeden ve dudaklarını onun dudaklarından ayırmadan bir eliyle kadının eteğini yukarıya doğru kaldırmaya çalışıyor. Kadın, sıkı sıkıya kenetlediği bacaklarını açmamakta kararlı ama nereye kadar? Erkeğin ateşinde kül olup savruluyor.
Erkek ondan zorla ayırdığı dudaklarından dökülen sözcükleri kendi bile tanımıyor, başka bir adam gibi hissediyor nedense:
-''Sıkma kendini, gevşe ve kendini bana bırak ne olur!''
Kadın bir an onun bu buyruk niteliğindeki sözlerine uyar gibi hafiften açılıyor ona. Erkek kadının bacaklarında dolaşan elini büyük bir ihtirasla yukarıya götürüyor. Kadın onun güçlü parmaklarının ısrarını duyumsuyor ve yeniden kapanıyor. Fakat şehvetli dokunuşlar vazgeçecek gibi değil. Şimdi genç kadının ufacık çamaşırını zorluyor. Güçlü bir koruma altındaki kaleye girmek için her yolu deniyor. Uzun çabaların ardından yandaki minicik bir açıklıktan çapkın bir parmak çamaşırın içine dalıveriyor. Dokunduğu ateş parçası bir anda her hücresine yayılıyor ve diğer parmaklar aynı geçitten hedefe ulaşıyor. Adam avucunun içinde tuttuğu yumuşacık kadınlığı önce sert bir şekilde kavrasa da sonradan gevşiyor. Onu çaptan çıkarmak ister gibi yumuşak dokunuşlarla okşamaya başlıyor. Avucuna bulaşan ıslaklık kadının kendini kabul ettiği anlamına geliyor ve daha bir coşuyor erkekliği.
Genç kadın, o güçlü temasın etkisinde uzun süre tutmaya çalıştığı kesik inlemelerini nihayet serbest bırakıyor. Erkek ağzındaki dudakların lezzetinin arttığını duyumsuyor çünkü ikisi de yoğun bir şekilde birbirlerini istiyorlar. Eli kadının alev kesilen kıvrımlarında yandıkça yanıyor ama ayrılamıyor. Kadın ani bir refleksle sıkı sıkı bacaklarını yeniden kapatsa da eli hala o gül noktasında. Kadın o eli kendinden ayırmayı başaramıyor bir türlü.
Erkek kadının üzerinde hafifçe doğrularak pantolonunu çıkarmaya çalışıyor. Gittikçe sertleşen hali artık üzerindeki kıyafetten kurtulmak için isyan ediyor. Kadın bir uçuruma yuvarlandığını düşünse de, ondan uzaklaşmak istese de garip bir uyuşukluk içinde ve korkusu tavan yapmış durumda. Erkek rahatlayan alt kısmı ile yeniden kadının üzerine kendini bırakmak istiyor ama genç kadın bir anda kendini yan tarafa atıyor. Erkek ilk önce onun bu hareketine bir anlam veremiyor. Ama gerildikçe gerilen vücudu hafiften bir öfkeye kapılıyor. Bu, ihtiyacını gideremeyen genç bedeninin doğal tepkisi.
Erkek, zar zor kendine hakim olmaya çalışarak yeniden sevgi dolu dokunuşlara dönüyor. Yavaşça kadının dudaklarını buluyor, ağzına dolan dili emiyor zevkle. altındaki bedenin biraz gevşediğini görüyor, galiba istediği oluyor. Devamında kadının boynunda ve omuzlarında geziniyor nemli, sıcak dudakları. Oradan aşağılara inen yolculuğu devam ediyor. Kadının bir eliyle sıkıca tuttuğu tişörtünden elini ayırmaya çalışıyor, nihayetinde gevşeyen parmakların arasından kadının tişörtünü yukarıya doğru itiyor. Gördüğü istekle kabaran göğüsler yeniden erkeğin kontrolünü kaybetmesine neden oluyor.
Artık adeta nefes almadan altında titreyen göğüslere saldırıyor. Baharda açan ağaçların pembe çiçeklerine benziyor adamı deli eden uçlar. Uzun zaman aç kalmış bir insanın oburluğu ile kavrıyor onları dudaklarıyla. O kabaran tomurcukları dudaklarının arasında hafiften ezdikçe taze bir meyvenin tadına varıyor. Kadın ise daha güçlü bir şekilde inlemeye devam ediyor. Vücudunun en hassas noktalarına yapılan bu saldırı kendini korumasını güçleştiriyor. Erkek artık o sert uçları büyük bir zevkle içine çekmeye başlıyor ve gittikçe dudaklarının baskısı artıyor. Sırayla kendini bekleyen iki güzel yuvarlağa sahiplenmeye çalışıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRILMA NOKTASI AŞK (Tamamlandı)
ChickLitElif, genç bir öğretmendir ve çok şey yaşadığını düşünmektedir ama zaman ve gelişen olaylar, aslında yaşam deneyiminin ne kadar yetersiz olduğunu ona öğretecektir. Yaşamak, bazen dişle tırnakla direnmektir dünya denen yere.