Sorgu odasının betimlemelerini abarttıklarını düşünürdüm kitaplarda. Fakat şimdi sorgu odasında ifade verecek kişi olarak, burasının çok daha soğuk ve karanlık bir oda olduğunu anlamıştım. Parmaklarımı masaya sırayla vurarak sıkıcı bir ritim tutmuştum. Gergindim, çok gergindim. Duvardaki cama baktığımda arkasında bana bakan insanların olduğunu bilmek ama sadece onların beni görebilmesi ve duyabilmesi kendimi çok kötü hissettiriyordu.
Kapı açıldı ve kirli sakallı, iri yarı, orta yaşlı bir polis memuru masanın diğer tarafına geçip ellerini sertçe masaya koydu. Gözlerini gözlerime dikip, "Ne zamana kadar inkar etmeye devam edeceksin?" dedi soğuk bir ses tonuyla.
"Neyi?"
"Hırsızlık yaptığını," deyince birden, "Ne?!" diye ani bir reaksiyon gösterdim. Boğazımı temizleyip, "Bakın ben gerçekten hiçbir şey çalmadım, yemin ederim. Neden benden şüpheleniyorsunuz, bilmiyorum. Ama gerçekten benim hiçbir suçum yok," deyince başını sağa ve sola eğip boynunu kütürdetti.
"Bak, birazdan suç ortağın da dökülmeye başlar. Sen de bir an önce ötsen iyi olur!"
"Suç ortağım mı?"
"Bilmiyormuş gibi davranma. Bu sefer çok fena köşeye sıkıştınız!" Ellerimi masanın üstünden dizlerime indirdim. Gözlerimi kapatıp neler olduğunu hatırlamaya çalıştım.
"Ya ben hiçbir şey çalmadım. Ortağım falan da yok! Ben yemek yiyordum bir mekanda, yan masadaki telefon çaldı. Kimse açmayınca ben açtım. Telefondaki adam telefonunu kaybettiğini ve söylediği adrese getirmemi rica etti. Ben de insanlık yapayım deyip götürdüm. Kapıyı çaldım..." Tek kaşını kaldırıp devam etmemi bekledi. Başımı öne eğdiğimde, "Ee? Devam etsene," deyince yavaşça başımı kaldırıp, "Ondan sonrası yok. Hiçbir şey hatırlamıyorum," dedim Sinirle masaya bir kez sertçe vurdu.
Kapıyı açtı ve birisine seslendi. Kapıdan içeri başka bir memur girdi. Beni sorgulayan yapılı adam, "Atın bunu nezarethaneye!" dedi ve odadan çıktı. Diğer memur elime kelepçeleri takarken, "Ya ben bir şey yapmadım. Yemin ederim, hiçbir şey çalmadım. Memur bey, siz anlayışlı birisine benziyorsunuz. Size anlatsam derdimi, anlarsınız beni değil mi? Baksanıza suratıma, yani ben neden hırsızlık yapayım ki?" dedim hızlıca. Memur beni dikkate almayarak koridordan geçirip nezarethanenin önünde durdu. Kelepçelerimi çözdü ve nezarethane kapısının kilidini açıp içeri itekledi.
"Memur bey, bakmıyorsunuz ki suratıma. Baksanız anlayacaksınız, çok ponçik biri olduğumu. Yemin ederim hırsızlık yapmadım ben!"
"Suç ortağın da burada, bak. Yabancılık çekmezsiniz." Kafamı sola çevirdiğimde benim yaşlarımda bir erkekle göz göze geldim. Kafasını geriye atmış uzun bacaklarını nezarethanenin ortasına doğru uzatmıştı. Memura dönüp, "Ya ben tanımıyorum bu adamı!" dedim. Polis memuru gülerek, "Aynı okulda olmanızdan mı başlayayım, aynı evde yakalanmanızdan mı?" dedi ve uzaklaştı. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Çocuk ayağa kalktı.
"Sen şu sürekli düşen kız değil misin?" dedi bana bakarak alaycı bir tavırla. Ellerimi arkamda birleştirip ona doğru birkaç adım attım.
"Hırsız sensin, değil mi? Suçu benimle paylaşmaya çalışıyorsun." O da bana doğru birkaç adım attı ve kollarını arkada birleştirip boyuma ulaşmak için epey eğildi. Gözlerini gözlerime dikip, "Ben bir şey çalmadım. Asıl sen saf ayağına yatıp suçu bana yıkmaya çalışıyorsun ama yemezler!" dedi. Güldüm. Ellerimle suratımı kapatıp birkaç saniye sakinleşmeye çalıştım. Ellerimi iki yana açıp, "Bu bir kabus, değil mi? Allah'ım uyanmak istiyorum ben ya!" dedim ve ondan uzak bir köşeye çömeldim. O da nezarethanedeki bankın duvar kenarına oturdu ve sırtını duvara yaslayarak ayaklarını bank boyunca uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gelecekten Gelen Defter || ∞
FantastikBen; toplu çekilen fotoğraflarda daima çirkin çıkan, herkesin paylaşmak için ikna etmeye çalıştığı sıradan bir çirkin ördek yavrusuydum. Hayatımın dört bir yanı birbirinden komik insanlarla sarılmışken, aşka dair bildiğim birçok şeyin doğrusundan bi...