Yağmur durmak üzereydi. O yerinden kıpırdamayınca ben ona doğru adım atmaya başladım. Efe'yi kaybetmek istemiyordum. Aramızdaki mesafeyi iyice erittim ve bir adım kala durdum. Eğilip ipi bağlamaya çalıştım. İyice düğüm atınca o da eğildi. Kafamı kaldırdım ve gözlerine baktım. Elimi itekledi ve düğümü çözüp güzelce bağladı.
"Özür dilerim." Hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı. Ayağa kalktım ve tam dönecekken kolundan tutup, "Saçmaladım, farkındayım. Özür dilerim," dedim. O köprüdeki konuşmamızdan sonra ilk defa gözlerime bakıp, "İyi geceler," dedi ve hızla apartmana girdi.
***
Durakta, yine Efe'yi beklemiştim ama gelmemişti. Kendimi affettirmek hiç kolay olmayacaktı. Sınıfa girdiğimde, Batu'nun bir bacağını pencereden dışarı çıkarttığını gördüm. Koşarak kalabalığın içinden geçip Ozi'nin yanında durdum. Ozi'ye dönerek, "Ne yapıyor bu salak?" deyince gülerek, "Yasemin, Kıyamet'in kızı çıktı ya. Atacakmış kendini," dedi.
"Batu, ne yapıyorsun oğlum?" Herkes kapıya döndüğünde müdürü fark etti. Müdürün yanında da takım elbiseli ilk defa gördüğümüz bir adam... Müdürün suratı iyice kızarmış, ter akıtmaya başlamıştı. Batu, müdürü görünce bacağını çekti ve, "Hocam, ayağımdan kaçtı Allah çarpsın," dedi korkudan ve indi.
"Hocam, siz iyi misiniz? Kıpkırmızısınız," dedi Bahar. Müdür, kravatını gevşetip yanındaki adamı göstererek, "Uğur bey, okulumuzu teftişe geldi!" deyince boku yediğimizi anladım.
***
Canım sıkkın olduğundan olanlara çok dahil olmamıştım ama Batu durumu toparlamak için epey kürek çekmişti. Müdür, en son Batu'yu odasına çağırmış bir güzel fırça çekmişti. Teneffüs zili çalar çalmaz sınıf ışık hızıyla boşaldı. Ozi beni dürtüp, "Pişt, boğulacaksın dikkat et," deyince kafamı kaldırıp, "Ha?" dedim.
"Daldın gittin diyorum. Hayırdır? Bir sorun mu var?"
"Ha yok, yok. Ben kantine gidiyorum, bir şey istiyor musun?" deyince, "Yok," dedi.
Koridora çıktığımda hemen iki sınıf ileride, Efe'nin sınıfı vardı. Kantine gitmek için sınıfının önünden geçmek zorundayım. Başarabilirsem çaktırmadan bakıp, gelip gelmediğini öğrenebilirdim. Ellerimi kapüşonlu hardal sarısı ceketimin ceplerine koydum ve koridorda ilerlemeye başladım. Sınıftan birden Efe çıkınca heyecanla ne yapacağımı bilemeyerek hızlı bir u dönüşü gerçekleştirdim. Daha sonra konuşup her şeyi halletmem gerektiğini düşünerek arkamı döndüm. Bana hala baktığını görünce adımlarımı hızlandırıp ona doğru ilerledim. O da tıpkı benim gibi u dönüşü yapıp durunca ben de durdum. Suratımı büzüştürüp, "Ne yapıyor bu?" diye sordum kendi kendime. Tekrardan arkasını döndüğünde benim taklidimi yaptığını anlayarak gözlerimi devirdim.
Ona doğru ilerlemeye başladım. Adımlarımı hızlandırıp yanına geldiğimde hiçbir şey söylemeden birbirimize baktık. Galiba, konuşmayı başlatması gereken kişi bendim. Saçımı kulağımın arkasına atıp, "Günaydın," dedim. Cevap vermedi.
"Nasılsın?" Cevap vermedi.
"Kantine mi gidiyordun sen de?" Bu soruma da cevap vermeyince, kolundan sıkıca tuttum ve çekiştirmeye çalıştım. Ben onu kıpırdatmak için şekilden şekle girerken o bir milimetre bile kıpırdamamıştı. Oflayarak, "Of! Kıpırdasana biraz ya," dedim. Kolundan tuttuğum elimi, bileğimden kavrayarak durdurdu beni.
"Sürekli tost yiyip duruyorsun. Tabi, güçsüzleşirsin. Vücudun sırf yağ tabakasından oluşuyor," deyip kolumu kaldırıp serbest bırakınca kolumu düşürdüm.
"Bak, gördün mü? Sıfır kas... Biraz sağlıklı şeyler ye, hem belki cildine de iyi gelir de bir şeye benzersin."
"Ne?" dedim şaşkın bir surat ifadesiyle. Atar yapmayacak mıydı yani? "Küs değil miyiz yani?"
"Ne yapayım? Senden kurtuluş yok." Güldüm ve büyük bir sevinçle sarıldım. Sonra hemen kollarımı çekip, "O zaman kantine gidelim mi?" deyince gözlerini devirdi ve uzun bacaklarıyla çoktan yolu yarılamıştı bile. Bu hayatta kısa olmak gerçekten çok zordu.
Kantindeki bir masada onu bekliyordum. O sırada masaya Giray oturunca gözlerim fal taşı gibi açıldı. Hemen boğazımı temizleyip iyi görünüyor olmam için dua ettikten sonra, "Günaydın," dedim gülümseyerek. Etrafa bakıp, "Yalnız mı oturuyordun?" derken Efe gazoz şişesini sertçe masaya vurarak, "Hayır! Yalnız oturmuyordu," dedi. Giray, Efe'yi süzerken Efe de sandalyeyi yanıma çekip oturdu.
"Naber Emir?" deyince hemen araya girip, "Emir değil, Giray. Efe," dedim. Giray gülerek kafasını salladı. Kollarını masaya koyup, "Naber, Efe?" deyince Efe de kollarını masaya koyup, "Sana ne?" dedi. Giray'ın gerildiğini çok iyi anlamıştım. Duruma el koymak için, "Şey...Sen niye gelmiştin?" diye sordum.
"Öyle sohbet etmek için gelmiştim. Neyse, sonra konuşuruz. Görüşürüz," dedi ve masadan kalktı. Efe sert bir ses tonuyla, "Görüşürüz! Giraycığım..." dedi. Giray, kantinden çıkınca gazozu içip, "Bu niye son günlerde hep senin yanında?" diye sorduğunda, "Bilmiyorum. Ben de şaşırıyorum," diye cevap verdim.
"Bu çocuğu hiç gözüm tutmuyor."
"Bence çok harika birisi." Bana ters ters bakıp, "Ne salaksın," deyince omzuna bir tane vurdum.
***
Beden eğitimi dersinde, öğretmen bizi okulun yüzme salonuna getirdi. Salona girdiğimizde havuzda birisinin olduğunu gördük. Herkes durup havuzdaki çocuğu izlemeye başladığında o kişinin Efe olduğunu fark ettim. Muhtemelen yarışma için antrenman yapıyordu. Üstünde bir şey olmadığını gördüğümde bütün kızlar ağzı salyalı bir şekilde Efe'nin havuzdan çıkışını seyretti. Bense sinirlenerek tavana bakıp kaslarıyla karşılaşmak istemedim.
Vücudunu havluyla kurularken beden eğitimi öğretmenimizin yanına gelip, "Merhaba hocam," deyince hoca onunla epey kibar ve ilgili konuştu. Daha sonra da bu derste Efe'nin bize yardımcı olacağını söyledi hoca. Bir bu eksikti...
Herkes havuzun etrafında tek sıra halinde dizilmişti. Beden eğitimi öğretmenimiz ve Efe bizden ayrı bir yerde duruyorlardı. Ozi ve Çetin yine atışmaya başlayınca Çetin, Ozan'ı havuza itekleyiverdi. Ozi, çırpınmaya başlayınca çığlık atarak, "Boğuluyor çocuk! Bir şey yapın!" dedim. Arkasından Serkan gaza gelip atladı. Saniyeler içinde o da çırpınmaya başlayınca Bahar, "Serkan niye atlıyorsun?! Hocam, Serkan da yüzme bilmiyor!" dedi.
"Yettim Serkan'ım!" deyip Serkan'ın en yakın arkadaşı Umut da atladı havuza.
"Umuut! Hocam üçü de boğuluyor!" diye bağırdı Şebnem. Önce beden eğitimi öğretmenimiz, sonra da Efe suya atladı. Efe önce, Ozi'yi çıkarttı ve hemen ardından tekrardan suya atlayıp Umut'u kurtardı. O sırada da Atilla hoca, Serkan'ı kurtardı. Şebnem koşarak, Ozi'ye kalp masajı yaptı. Ben de Ozi'nin yanına gittim.
Hepsi kendine geldiklerinde Atilla hoca, epey kızdı üçüne de. Ders bitiminde herkes salonu boşalttı. Ben de mayomu çantama koyarken Efe, ayaklarını havuzda sallandırmış bir şekilde bana seslendi. Çantamı omzuma takıp yanına gittim. "Ozi'yi kurtardığın için sağ ol," dedim.
"Önemli değil." Gülümsedim ve salondan çıkacakken arkamdan seslenip, "Sena!" diye bağırdı. Durdum ve yüzümü ona döndüm.
"Bahar'ın dolabında bulduğumuz kutu hakkında bir gelişme var!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gelecekten Gelen Defter || ∞
FantasiBen; toplu çekilen fotoğraflarda daima çirkin çıkan, herkesin paylaşmak için ikna etmeye çalıştığı sıradan bir çirkin ördek yavrusuydum. Hayatımın dört bir yanı birbirinden komik insanlarla sarılmışken, aşka dair bildiğim birçok şeyin doğrusundan bi...