Kafam duvarda kayıp Efe'nin omzuna düştüğünde homurdanarak gözlerimi açtım. Kolumu iki yana açıp esneyeyim derken yanlışlıkla Efe'nin burnuna vurunca inleyerek uyandı. Gözlerini ovuşturup, "Burada mı uyumuşuz ya?" diye sordu. Kafamı salladım.
"Pestilim çıktı benim valla. Her bir parçam iflas etmiş durumda."
"Al benden de o kadar. Bak bu güzel uzun bacaklar artık hareket edemez söyleyeyim sana," dediğinde çaktırmadan kendini övdüğünü fark edip gözlerimi devirdim yüzümdeki belli belirsiz tebessümle. Kolumdaki saate gözüm kaydığında saatin yediye geldiğini görüp, "Hayır!" diyerek ayağa kalktım.
"Ne oldu?"
"Saat yedi! Yedi!" Yerden destek alıp ayağa kalktı ve kolumu sertçe kendine çekip saate baktığı gibi serbest bıraktı. Basketbol sahasının kapısını açtı hemen. Her yerin karanlık olduğunu fark edince geri dönerek, "Çoktan kilitlemişler," dedi. Ellerimi saçlarımı götürüp başımı geriye attım. Bir günüm normal geçse ne olur, Allahım?
"Nasıl çıkacağız buradan? Annemler meraktan ölürler," derken hızla yanıma gelip eliyle ağzımı kapattı. Ne yaptığını anlamaya çalışırken, "Duydun mu sen de?" diye sordu. Duymadığımı söylemeye çalıştım ama ağzımı öyle sıkı kapatıyordu ki konuşamıyordum.
"Ha? Duydun mu?" deyince elini gösterdim. Elini çekince, "Konuşmam için elini çekmen gerekiyor ya hani... Hayır duymadım," dedim. Elimden tutup çekiştirmeye başladı. Elimden tuttuğunu fark ettiğimde gözlerim kocaman oldu. Basketbol sahasından çıktığımızda koridordan seslerin geldiğini fark ettik. Sırtımı duvara yaslayıp işaret parmağını dudağımın üstüne koyup, "Ses çıkarma, tamam mı?" dedi fısıldayarak. Hiçbir şey söylemeden telaşla kafamı salladım. Göz ucuyla baktığımda kapüşonlu birisinin öğrenci dolaplarının önünde bir dolabı kurcaladığını gördüm.
"Ne yapacağız?" diye sordum korkuyla.
"Sen burada kal," deyip koridora doğru kendini atmasıyla yere düşmesi bir oldu. Refleks sonucu attığım çığlıkla dolapların önündeki kapüşonlu adam bizi fark etti ve ışık hızında ortadan kayboldu. Hemen Efe'nin yanına gidip çömeldim. Ayakkabılarımı göstererek, "Şunları niye bağlamıyorsun sen ya?!" dedi sinirle.
"Ne bağırıyorsun bana? Bağlamayı bilsem bağlarım!" deyince, "Nasıl yani? Bilmiyor musun gerçekten?" diye sorunca, "Bilsem bağlarım herhalde. Aksiyon aramıyorum," dedim. Derin bir nefes aldı ve yerden kalkıp karşıma oturdu.
"Uzat." Ne demek istediğini anlamayınca her zamanki kabalığıyla ayağımı kendine çekti. Ayağımı bacağının üstüne koyup spor ayakkabılarımın iplerini bağladı. Aynı şeyi diğer ayağım için de yaptı.
"İşte oldu. Bir daha açılırsa bana söyle, ben bağlarım öğrenene kadar." Gülümsedim. O gülümsediğimi fark etmemişti arkasını dönüp öğrenci dolaplarına doğru gittiği için. Fakat basit bir şey söylemesine rağmen özel bir cümle gibi gelmişti kulağıma. Yerden kalkıp arkasından seke seke ilerledim. Arada insani belirtiler gösterince sebepsizce mutlu oluyordum.
Yanına gittiğimde kapüşonlu adamın açtığı dolabın sınıfımdaki Bahar'a ait olduğunu gördüm. Kilidi kırılmış olan dolabın kapağını açtığımızda aşağıya siyah bir kutu düştü. Efe, kutuyu eline aldı ve incelemeye başladı. Şaşkınlıkla, "Bu Bahar'ın dolabı. O adam kimdi?" diye sordum.
"Anlamanın tek yolu bunu açmak."
"Ya özel bir şeyse?"
"Ama açmazsak o adamın niye burada olduğunu öğrenemeyeceğiz," deyince ona hak vererek, "Peki, tamam. Aç hadi," dedim heyecan içerisinde. Kutunun üstündeki kırmızı kurdeleyi çözdü. Kapağı kaldırdığında parmak uçlarımda yükselerek içindekine bakmaya çalıştım. Kutunun içindekileri eline alıp kutuyu dolaba koyduğunda yanına geçip elinde tuttuğu fotoğraflara baktım. Karanlık olduğundan net göremediğimiz için cebimden telefonumu çıkartıp flaşını açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gelecekten Gelen Defter || ∞
FantasíaBen; toplu çekilen fotoğraflarda daima çirkin çıkan, herkesin paylaşmak için ikna etmeye çalıştığı sıradan bir çirkin ördek yavrusuydum. Hayatımın dört bir yanı birbirinden komik insanlarla sarılmışken, aşka dair bildiğim birçok şeyin doğrusundan bi...