Eve geldiğimde hiçbir şey söylemeden odama çekilip yorganın altına girmiştim. Sırtımı kapıya dönüp hüngür hüngür ağlamaya başladım. 9 yıldır benimle ilgilenmeyi bırak, görmeyen Giray'ın birkaç günlüğüne de olsa beni gördüğünü, önemsediğini zannetmiştim. Birini beklerseniz, o gelmek mecburiyetinde kalırdı. Böyle düşünürdüm. Ama galiba bu, beklediğiniz kişinin aradığınız kişi olmasıyla alakalıymış. 9 yıl sonra benimle birden bire ilgilenmeye başlamasının altında farklı bir neden yattığını anlamam gerekirdi. Bunu göremeyecek kadar aşık ve aptal olduğuma inanamıyorum!
Gözyaşlarım yastığı iyice ıslatırken kapının açıldığını duydum. Göz yaşlarımı silip gözlerimi kapattım. Babam, "Kızım..." deyince yavaşça gözlerimi açtım. Arkamı dönüp babama bunu anlatacak kadar güçlü değildim. O yüzden sırtım dönük bir şekilde dinlemeyi tercih ettim.
"Kalp tam emin olmadığında cevabı acı verir. Ve o acı bütün bedenini sarar, sarar ve nefes alamayacakmışsın, devam edemeyecekmişsin gibi hissettirir." Daha çok ağlamaya başladım. Babamın en ufak bir olayda içimi görebilmesinden nefret ediyordum.
"Sana ne oldu diye sormayacağım. Ama eğer kalbinde acı varsa, emin ol onun bir de panzehiri vardır. Ağla... Ağla ama o yataktan çıktığında kalbindekini de aklındakini halletmiş ol. Ancak böyle acılara göğüs gerebilirsin." Yavaşça arkamı döndüm. Babamın sıcak tebessümünü gördüğümde yatakta doğruldum ve ağlayarak babama kollarımı uzattım. Yatağın kenarına oturunca babam ona sıkıca sarıldım.
"Hayattaki en büyük şansım sensin galiba," dedim babama iyice sarılarak.
***
Babam okula gitmeme şansımın olduğunu söylediğinde özellikle gitmek ve Ozanlar sayesinde kafamı dağıtmak, içimdeki kara buluta üflemek istiyordum tüm kuvvetimle. Durağa gittiğimde Efe yoktu. Etrafa bir süre bakındım ama onu göremedim. Telefonumdan gelen mesajlara baktığımda Giray'dan da mesaj geldiğini gördüm. Okumadan hepsini sildim. Tam o esnada birisi arkadan gözlerimi kapattı. Elimi ellerinde gezdirirken kim olduğunu anlamaya çalışıyordum.
"Bu mükemmel elleri nasıl tanımazsın?" Efe'nin sesini duymamla gözlerimi açması bir oldu. Onu görünce gülümsedim.
"Nasılsın?" diye sorunca derin bir nefes alıp kafamı gökyüzüne çevirdim. Yüzümdeki belli belirsiz tebessümle, "İyi olmaya çalışıyorum. Sen nasılsın?" dedim. Ellerini bol kabanının ceplerine sokup, "İyi olduğunda haber ver de ben de iyi olayım," deyince bir anda gözlerimi gözlerine ulaştırdım. Yine parti çıkışındaki gibi bakıyordu. Yutkundum.
"Bu otobüs de geç mi kaldı ya?" dedim bakışlarının etkisinden kurtulmaya çalışırken konuyu değiştirerek. Saatine bakıp kafasını iki yana sallayarak, "Yoo. Birazdan gelir," dedi.
"Dün... Yolda sen beni o motordan kurtarmadan önce yolun karşısında Feryal'i gördüm."
"Feryal'i mi?" Kafamı sallayıp, "Evet. Ya tamam, kulağa çok saçma geliyor ama... Gerçekten oradaydı. Ama sonra bir anda kayboldu," dedim. Efe şaşırarak, "Sena, Feryal öldü. Biliyorsun değil mi?" deyince, "Biliyorum. Feryal benim çok yakın arkadaşımdı. Yani... Neden o an onu gördüm bilmiyorum. Aklımda da değildi o an. Tek düşündüğüm Gi-Giray'ın bana oynadığı... Oyundu," dedim. Efe derin bir nefes alıp elini alnıma koydu. Biraz alnımda bekletip yanağıma koydu.
"Ateşin de yok."
"Of, dalga geçme. Zaten kızın tekrardan canlanacak hali yok. Sadece uzun bir aradan tekrardan görünce bir garip oldum."
***
Efe'den,
Teneffüs zili çalınca Hakan sıranın altından telefonunu çıkarttı ve kilidi açıp ekrandaki fotoğrafı bana göstererek, "Bahsettiğim etkinlik bu işte. Bizim okul gezisinden sonraki hafta," dedi. Telefonu elime alıp inceledim. Müzik, eğlence, dans... Akla gelebilecek birçok şeyin olduğu bir etkinlik düzenlenmişti. Tarihi de katılmamız için uygundu.
"Burada eşli gidilecek diyor."
"Tamam oğlum işte, seninle ben gideceğiz."
"Nereden seninle eş oluyoruz lan?" Güldü. Telefonu kapatıp sıranın altına koyduktan sonra, "Kimle gideceğiz o zaman? İstersen Asya'yı çağıralım. Siz eş olursunuz," dedi dalga geçerek. Kafasına bir tane geçirip, "Bak, kızın yanında da böyle şakalar yapıyorsun! Yanlış anlıyor sonra!" dedim.
"Oğlum eşli gideceksek ben Işıl'ı çağırırım," deyince kafa sallayıp, "Bak Işıl olur. İyi kız," dedim.
"Sen kimi çağıracaksın?" Gülümsedim.
"Var aklımda biri."
***
Sena'nın teklifime evet demesini ümit ediyordum. Hakan ile kantine indiğimizde kantindeki masada Giray ve arkadaşlarının oturup kahkaha attıklarını görünce aklıma Sena'nın ağlayışı geldi. Sinirlenerek hızla yanlarına gittim ve masasına tekme attım. Masa devrilirken hepsi şokla ayağa kalktı.
"Ne yapıyorsun oğlum? Manyak mısın?!" diyen Giray'ın yakasından tutup duvara yapıştırdım.
"Sana ne dedim lan ben o gece?! Sena öğrenmeden, üzülmeden bu oyunu bitireceksin demedim mi?!" Güldü ve ellerimi yakasından çekti sertçe. Burnunu çekip, "Sana ne lan? Sena niye seni bu kadar ilgilendiriyor?" diye sorunca derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım.
"Ben kime laf anlatıyorum ki?! Adam olsaydın o gece söz verdiğin gibi bitirirdin oyunu! Ama bir daha... Bir daha Sena'ya zarar verecek bir söz söylersen, onu kıracak bir harekette bulunursan kırılmadık yer bırakmam vücudunda! Ona göre!" Sinirimi alamayarak sandalyeye de tekme atıp arkamı döndüm. Hakan kolumdan tutup sakinleştirmeye çalışırken kantin kapısından bana bakan Sena'yı gördüm.
"Efe... Sen her şeyi biliyor muydun?" Sena'ya doğru yaklaştığımda kendini bir adım geriye çekti. Nefeslerimi düzene sokmaya çalışıyordum. Sena'nın yanlış anladığını, görebiliyordum.
"Sena, bak ben.." derken lafımı kesti. Benim köprüde ona söylediğim cümlenin aynısını söyledi ve hızla kantinden çıktı.
"Beni çok büyük bir hayal kırıklığına uğrattın!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gelecekten Gelen Defter || ∞
ФэнтезиBen; toplu çekilen fotoğraflarda daima çirkin çıkan, herkesin paylaşmak için ikna etmeye çalıştığı sıradan bir çirkin ördek yavrusuydum. Hayatımın dört bir yanı birbirinden komik insanlarla sarılmışken, aşka dair bildiğim birçok şeyin doğrusundan bi...