Tutku ve merhamet • 23

5K 390 84
                                    

Arabada sessizce giderlerken Ateş'in arada sırada kendisine kısa bakışlar attığını fark eden Kuzey yüzünü ona çevirdi. "Söyle hadi ne söyleyeceksen."

"Bir şey söylemeyeceğim, sadece nasıl olduğunu kontrol etmek istedim." dedi Ateş arabayı biraz daha hızlı sürerken. "Nasıl hissediyorsun kendini?"

"Normal." Kuzey hâlâ elinde tuttuğu silahına birkaç saniye baktıktan sonra gözlerini yolları dikkatlice izleyen sevgilisine çevirdi. "O adamı öldürdüğüm için mi endişelisin?"

"Şu ana kadar kimseyi öldürmediğini düşünmüştüm ama -"

"İlk cinayetimi işlediğimde 15 yaşındaydım." dedi Kuzey çok hızlı bir şekilde, sanki bunu itiraf etmekten kaçınıyor gibiydi. Aslında Ateş'ten itiraf etmekten değil, kendine itiraf etmekten kaçıyordu. "O zamanlar hem dışarıdan lise okuyordum hem de bir inşaatta çalışıyordum. Yaşıma göre yapılıydım, bunun avantajı ile çimento paketlerini işçilerin yaşlılıktan çıkaramadığı katlara tek tek çıkarıyordum. Bir gün son çimento paketini yirminci kata çıkardım, hava kararmıştı. Bilirsin, tinercilerin en sevdiği yer inşaatlardır."

Kuzey içine çektiği derin nefesi anında geri verdi dudaklarının arasından. Ateş tek elini direksiyondan çekip Kuzey'in elini tuttuğunda Kuzey biraz olsun iyi hissetmişti. "İki kişilerdi, belli kafaları güzeldi. Birinin elinde bira şişesi vardı, diğerinde torba. O torbanın içinden ot çekip duruyordu. En başta beni fark etmesinler diye saklandım ama meğer beni yukarı çıkarken görmüşler. O elinde içki şişesini tutan iğrenç bir sesle 'çık dışarıya ufaklık, sadece biraz oyun oynayacağız' dediğinde korkmuştum, itici bir sesi vardı.

Bu sefer yanındaki kahkaha atıp etrafı aramaya başladı, zaten tamamlanmamış inşaatta saklanabileceğim yerler kısıtlıydı. Ya çimento yığının arkasına saklanacaktım ya da büyük kolonların arkasına. Tek tek kolonları gezdikten sonra biri diğerine çimento paketlerini gösterdi ve olduğum tarafa yürümeye başladılar. Ya kaçacaktım ya kaçacaktım başka şansım yoktu. Hızla saklandığım yerden çıkıp merdivenlere doğru koşmaya başladım ama bu sefer hiç farkına varamadığım üçüncü kişi benim önümü kesti.

Kolumdan öyle sıkı tuttu ki bir an damarlarım patlayacak sandım. Yalvardım yakardım beni bırak diye ama tek bir merhamet kırıntısı bile yoktu o karanlık gözlerinde. Beni sürüye sürüye o iki arkadaşının yanına götürüp önlerine attı. Benimle dalga geçiyorlardı; kahkaha atıyorlar, saçlarıma dokunuyorlar oradan da yüzüme götürüyorlardı ellerini. Tekrardan yalvarmaya başladım ama baktım yalvarmak işe yaramıyor. Tek çarem vardı, ya kendimi atacaktım aşağıya ya da onları.

İlk kendimi atmayı düşündüm, üçünü birden atmazdım aşağıya, hepsinde deli kuvveti vardı. Bir şekilde ellerinden kurtulup koşmaya başladım ama inşaatın ucuna yaklaştığımda can tatlı geldi. Öylece kalakaldım. Bu sırada da bir tanesi yetişmişti bana, zaten çok da dengeli değildi duruşu. Ani gelen cesaretle iteledim onu aşağıya, en azından dünyadan bir pislik eksilsin dedim, bağıra bağıra düştü yirminci kattan. On beş yirmi saniye sürdü. Sonra ses kesildi, sadece şehrin sesi kaldı geriye. Arkadaşları koşarak geldiler aşağıya baktılar sonra da aynı hızda beni orada bırakıp inmeye başladılar.

Ben inemedim, bacaklarım hareket etmiyordu. Öylece durdum, çok net gözükmeyen ama yere yapışıp kalmış adama baktım. Küçük bir kan gölü olmuştu etrafı, o kırmızı sıvı her yere yayılıyordu." Kuzey elindeki silahı beline koyduktan sonra avuçlarını açtı. "Ellerime baktım, adamın hayatı benim ellerimdeydi, aynı kanı gibi. Çok tuhaf bir histi bu, birini yok etmiştim. Birinin canını almıştım ben, bu hayattan tüm bağlarını kopartmıştım. Bunu sadece tek bir hareketimle yapmıştım hem de.

hemofili , GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin