Geciktiğim için üzgünüm. Hem vize haftasındayım hem de uygulamaya girecek yer bulamıyorum. Kullanabileceğim her şey bozuldu, paylaşamadım da. Bu bölümü de zar zor yazdım zaten ve bu yüzden umuyorum ki göze batacak yazım hataları yoktur.
İyi okumalar diliyorum ♡
••
Boşluktaydım.
Ve bırakılıp tek başıma kaldığım o anda dahi bu denli düştüğümü hissetmemiştim.
Peki şimdi, neden her şey benim ellerimdeyken kendimi bu kadar bomboş hissediyordum ki?
Yanlış mı yapıyordum yoksa zaten tüm yol muydu yanlış olan? Belki de sadece bizler üretiyorduk bu 'yanlış' kavramını. Yanlış olan hiçbir şey yoktu. Sadece insanların manevi hissiyatlarla oluşturdukları etik davranışlar vardı ve herkesin yanlış dediği o kavram kendi etik değerlerine göre oluşurdu. Evrensel olan hiçbir şey yoktu sanki.
O zaman bana göre yanlış olan o şey neydi? En başından kendimi kaptırıp gittiğim o yol mu, kişiler mi yoksa zaman mı? Belki de bendim en yanlış olan. Hataların çoğu bende, çocukça tavırların da hepsi bendeydi. Böyle davrandığım için mi benden bir şeyler saklama ihtiyacı duymuştu? Bizi ne yaralayabilirdi? Birbirimize sürekli bağlılık yemini veriyorken bizi tam olarak ne üzebilirdi?
Biliyordum. En azından ufak da olsa bir tahminim vardı. Sadece konduramıyordum. Kondurmak da hiç istemiyordum.
Yine de kimse bana o bakışların yalan olduğunu söyleyemezdi. Kimse benim gözümde bu kadar iyi rol yapamazdı. Bu kadar güzel kim olursa olsun dokunamazdı yalandan. Adımlarımı, nefeslerimi saymaz; sürekli ellerimden tutmak istemezdi.
Tüm bunları biliyor olmama rağmen olanların üzerinden ince bir çizgiyle geçemiyordum işte. O gece üstümüze yağan yağmurun etkisiyle eve kadar da şemsiyesiz yürüyünce muhtemelen biraz soğuk kapmıştım. O andan kurtulamayacakmışım gibi yapışmıştı üstüme her şey. Her hapşırdığımda, her burnum aktığında aynı cümleler aynı bakışlar dönüp duruyordu kafamda.
Görüşmeyelim demiştim ona. Tıpkı bana yaptığı gibi.
Bu kadar mı kinlenmiştim? Ona aynı şeyi yaşatmayı isteyecek kadar.
Ağzımdan çıkan kelimeleri de verdiğim tepkileri de kontrol edemiyordum. Bu yüzden mantığımdan ziyade duygularımla verdiğim kararlar olmalıydı her biri fakat sağlıklı kafayla oturup uzun uzun düşündüğümde de önüm o denli parlak değildi. Ne yapacağımı zerre bilmiyordum.
Ben de bilmediğim şeyler hakkında kafamdaki soru işaretlerinin çözümünü aramaya karar vermiştim. Belki hem canımı hem de aklımı kurtarırdı bunu yapmak.
Kalbim için ise bir söz veremiyordum.
Gece yarısı vakitleriydi. Tam da Jeongguk'un verdiği adrese gelmiştim. İçeriye gireli belki de on dakika kadar olmuştu. Aslında tam olarak ne yapacağımı ya da nereden başlayacağımı bilmiyordum. Bir yandan da bu adres zaten yüzde yüz garanti demek değildi. Şimdiden yorulmuş gibi hissediyordum. Zorlanmaya başlamıştım bile.
Fakat pes etmeyecektim. Bu sefer bunu kendime yapmayacaktım. Olması gereken şeyleri engellemeyecektim. İşte bu yüzden, bu gece buradan zor ayrılırdım.
Oturduğum taburemden inip hemen yanı başımda duran kadehi de aldığımda yürümeye başladım. Aslında genel itibariyle pek de kalabalık bir mekan değildi fakat çoğu yerden daha açık olduğu kesindi. Yürürken sol tarafımda muhtemelen çoktan kafayı bulmuş bir genç grubu görmüştüm bile. İlerlemeye devam ettikçe de gördüğüm manzara bunun katbekat daha fazlasını getiriyordu. Her adımımda insanlar sanki üstlerinden birer parça atıyorlardı. Birazdan çırılçıplak birileri görmeye başlarsam şaşırmayacaktım ki hemen birkaç adım ötemde başlayan o yoğun kalabalık da hiç tekin görünmüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passionate touch
Fanfiction"Belki de artık zincirlerimi kırma vakti gelmişti." • 2019