2

749 114 104
                                    

Sıcaktı.

Soluduğum havanın bir etkisi miydi emin değildim. Sorgularsam bir sonuç çıkar mıydı bilmiyordum fakat sıcaktı işte. Dilimi damağımı kurutacak, bütün tenimi sanki dakikalarca hareket etmişim gibi sıcaklatacak güçteydi bu his. Neden böyle hissediyordum? Kalbim normal hızında atıyor olmalıydı, bir çarpıntı veya zorlama yoktu. Tek aldığım algı her şeye rağmen parmaklarımın soğuk oluşuydu. Dokunmuyordum ama hissediyordum. Tenime değdirdiğim an ürpereceğim kadar buz tutmuşlardı. Nasıl oluyordu bu? Bir tene hem güneş hem kar aynı anda etki edebilir miydi? Yoksa yine beynin kendine yarattığı bir koruma mekanizması falan mıydı bu?

Hiçbirisi de saniyelik düşünmeler ardında mantıklı gelmemişti. Üstelik, göremiyordum da. Gözlerim mi kapalıydı? Zihnim yavaş yavaş uyandığı için miydi bu denli karmaşa yoksa zaten bir rüyanın içinde miydim?

Gerçekler neydi?

Duyularım ile algılayabildiğim somut bir olay yoktu. Soyutluğu ise ne görebiliyor ne de hissedebiliyordum.

Birisine seslenmem gerekir miydi veya sadece gözlerimi açmaya çalışmam yeterli olur muydu? Nereden gelmişti bu denli bulanıklık? En son ne yapmıştım? Nereye gelmiştim ya da nerede kalmıştım? Bu soruların neden bir cevabı yoktu ve buna rağmen neden hala sorular üretiliyordu en derinlerde?

Cevaplayabileceğim hiçbir olgu var olmamış gibiydi. Bilmiyordum. Yoktu. İlk kez bu denli kuvvetli bir boşluk hissediyordum zihnimde. Çözümü bulunmamış bir şekilde hiçbir uzvumu harekete geçiremeyeceğim düşüncesi yer edinmişti sanki. Birisinin beni yönlendirmesi gerekiyordu. Bir sese, bir kokuya, bir dokunuşa muhtaçtım. Bu anlamsızlığın içinde boğulup gitmeden önce birisinin beni tutması lazımdı. Elimi uzatmama gerek var mıydı yoksa bana ulaşırlar mıydı?

İçimi daraltan bu sıkıntı bütün vücudumun gerilmesine sebep olmuştu fakat ben bir şeyler hissedebilmenin sevincini yaşamıştım o an. Belki de saliselik de olsa aklımdan geçirdiğim ölmüş olabileceğim tezini çürütmüş oluşumdan kaynaklıydı bu mutluluk. Bunun ardından ufak ufak açılır gibiydim. Varlığımın farkına varmıştım ve vücut sıcaklığım normale döner gibiydi. Yine de her şey anlamsızdı.

Fakat beklemediğim bir anda; sesini zihnime daha yeni yeni kazıdığım, derinliğini bir saniye bile olsa kaybetmediği sesini işitesiye dek sürmüştü hepsi.

"Gözlerini aç."

Bu komutu bekliyormuş gibi aniden açılan gözlerim eşliğinde son bulan karanlık afallamama sebep olsa da bakışlarımı hemen çevrede gezdirdim merakla. Daha önce hiç görmediğim büyükçe bir odadaydım. Duvarlar fazlasıyla sade olmakla birlikte ten rengindeydi. Sağ tarafımda duran büyükçe bir camı yarım yamalak örten vişne çürüğü perdeler ardından belli olan karanlıktan gece vakti olduğunu anlamıştım. Sol tarafımda ise boydan boya bir gardırop vardı. Tavandaki orta boylarda, fazlasıyla taş detayları olan bir avize bulunmasına rağmen oda tavanın çevresinde bulunan spotlarla aydınlanıyordu. Çıplak ayaklarımın altında hissettiğim tüylü halı ortaya öylesine atılmış gibiydi ve tam karşımda ise başını yana eğmiş bir biçimde, bana seslendiğinden beri bakışlarını üstümden çekmeden öylece bekleyen birisi vardı.

Gözleri gölgeli bir makyaja ev sahipliği yaparken dudaklarında tıpkı perdelerin rengini andıran bir parlatıcı vardı. Yeşil tutamları ne dağınık ne de topluydu. Gömleğinin kollarını daha çok kıvırmış, altında ise sıradan bir kumaş pantolon vardı. Kıyafetleriyle gayet resmi bir görüntü elde ederken duruşu ve makyajı bunun tam aksini söylüyordu. Mimikleri dahi farklı bir edayla beklentisini sürdürürken ellerini arkasına atarak duruşunu dikleştirdi acelesi yokmuş gibi bir yavaşlıkla.

passionate touchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin