16

522 66 67
                                    

Aldığımız birkaç poşetle marketten ayrılmamız üzerinden yaklaşık yirmi dakikaya yakın bir vakit geçtiğini tahmin ediyor olmama rağmen geldiğimiz yolun izbe köşelerinden bir türlü çıkamamıştık. Bulunduğumuz konum fazlaca uzak, bir yandan tatil köyüne benzeyen diğer yandan da alakası dahi olmayan saçma sapan küçücük bir yerdi. Öyle ki şehir bile diyemeyeceğiz şehir içinde market bulunmuyordu. Bu sebeple de yaklaşık kırk beş dakika uzaklıkta restoranların, kıyafet dükkanlarının ve alışveriş merkezlerinin olduğu yol kenarında, dinlenme tesislerine benzer bir yere gelmiştik alışveriş için.

Buraya konaklamaya gelen herkes de tıpkı bizim gibi ihtiyaçlarını almak için buraya uğradığından fazlaca kalabalıktı çevremiz lakin dönüş yolunda neden kimse yoktu zerre anlam verememiştim. Hadi kaldıkları yerden memnun kalmadılar ve geri dönüyorlar desem, işin ilginç tarafı ters yönden de araba geçmiyordu. Sırf bu yüzden zaten sıkkın olan moralim araba farının ulaştığı en uzak noktayı izleyip durmaktan iyicene çöküntüye geçmiş, hatta Seokjin'in üzerimde denediği soğuk esprilerine kulak verdikçe yolda geçirdiğimiz süre iki katına çıkıyormuş gibi hissetmeye başlamıştım artık.

Bu çocuğun kıçında kurt falan olmalıydı. Bu denli hareketli ve susmak bilmez tavırlarda oluşunun başka bir açıklaması olamazdı. Öyle ki günün yirmi dört saatinin yirmi beşini hiç üşenmeden oradan oraya hoplayıp konuşarak geçirebilecek eşi benzerine rastlanmaz bir potansiyele sahipti. Habeş maymunları Seokjin'i görse tacı ona bırakır, kaplumbağalar kendilerinden utanıp depar atardı. Sivrisinekle girdiği yarışta bir sürüyü sağ bırakmaz, koalalara bu kadar uyuşuk oldukları için savaş açardı. Böyle boş beleş, böyle kakara kikiriye gelmişti dünyaya bana göre. Başka ne bir işlevi ne de getirisi vardı yaşamak adına.

Ama adım kadar emindim ki Kim Seokjin geç ölürdü. Hatta iki dakika sonra canını almaya gelseler ayaküstü iki kelam edelim derken Azrail'i işinden gücünden eder, yapacağını unuttururdu. Bu yüzden de şu ana kadar kuyruğunun sıkışmamış oluşuna şaşırmıyordum. Zira bu çocuğu kimin karşısına koyarsak koyalım çenesinden insan ırkının soyunu kuruturdu.

Ona katlanabilecek tek kişinin ben olduğunu düşünürken o daima bunun aksini iddia etmişti. Çoğunlukla insanlarla kurduğu iletişimin tek gecelik olmasından kaynaklı olduğunu düşünürdüm lakin bir keresinde bana telefonlarının hiç susmadığını söylemişti. Sürekli hat değiştirse dahi sadece birkaç saat geçirdiği insanlar onu buluyormuş bir şekilde. Bu yüzden telefonumda Seokjin'in numarasının kayıtlı olmaması bir yana arayan birkaç kişiyle de öylesine yeniden bir araya geldiğini ve gayet eğlendiklerini de söylemişti.

Bu da demek oluyordu ki Seokjin sadece bana böyle çenesi düşük davranıyordu çünkü bir yandan bakarsak sürekli görüştüğünü öğrendiğim Kim Taehyung kesinlikle onun çenesini çekecek tipte bir insan değildi. Zaten Taehyung bir tane çaksa izbandut gibi olan boyu posu da işe yaramaz çıkar, adam o kadar yapılı olmamasına rağmen Seokjin'in vücudu sadece çeneye odaklı olduğu için tek bir dokunuşunda yıkılır kalırdı.

Derin bir nefes aldığım vakit düşüncelerimin bir getirisi olsa gerek bakışlarım istemsizce Seokjin'e kaymıştı. Adamı içten içe gömdüğümü göz önünde bulundurursak hafif eğlenir bir tavırla onu izlediğim bariz bir gerçek olarak sayılabilirdi ancak tuhaf olan az önce o bahsettiğim çenesi düşük Kim Seokjin ile şu an baktığımın zerre bir alakası yoktu. Şimdi fark ediyorum da, ona biraz susması gerektiğini söylediğim vakitten beri ağzını bıçak açmamıştı. Her ne kadar onu çekiştirdiğim saniyeler içinde daha çok düşüncelerime odaklı olsam da tek bir mimik bile oynatmadığını fark etmiştim elbet.

Bazen düşünmüyor değildim. Bu adam sahiden bazı vakitler herkesten daha bir durgun, daha bir yorgun olurdu. İşin bu yanından bakarsak eğer kendini saklama yönteminin sadece konuşmak olduğunu düşünebilirdik elbet fakat bir yandan da herhangi bir şeye kırılmış olabileceği de seçenekler arasındaydı. Tek sorun, onu kıracak bir şey söylediğimi düşünmüyordum. Her ne olursa olsun Seokjin benim en yakın arkadaşımdı ve onun arkasından konuşmak gibi bir atılımım kesinlikle olmamıştı. Ha birisiyle ya da içten içe. Birbirimiz hakkında ne düşünüyorsak bunu anında dile getirirdik ve belki de bu denli uzlaşmacı olduğumuzdan kaynaklı olarak hâlâ birlikteydik. Bu ayrı bir meseleyken dediğim gibi, ondan gizlim saklım asla olmazdı. Bunların hepsini yüzüne tek bir kez bile değil, defalarca söylemiş olmama rağmen kırılmamışken şu an 'biraz susar mısın?' deyişime alınması imkansızdı.

passionate touchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin