"Ha'siktir ama yani,"
İnsanların da bu dünyanın da bir dur noktası yoktu. Bir insanın içini yakabilmek, duygularıyla oynayabilmek en kolay şeydi belki de. Nitekim, bunu yapan en yakınınızsa eğer işler daha çabuk çığırından çıkabiliyordu.
"Öyle işte," Aldığım derin bir nefesle geriye yaslanarak karşıya çevirdim gözlerimi. "Sonra etrafı yine polisler bastı o da kaçtı. Kocaman orman, izini kaybettirmiş olmalı."
"Hoseok orasını boş ver bir, yakalansa sana haberi gelirdi zaten." diyerek oturduğu yerde yönünü bana döndü Seokjin. "Ben idrak edemedim hala hiçbir şey."
Haklıydı.
Ben bile hala çoğu şeyi kafamda bir yerlere oturtabilmekten acizdim. Film çekiyorduk sanki, oyuncakları da tek tek elleriyle seçmişlerdi. Herkes profesyonel, bir ben her şeyden uzakta olayları anlamaya çalışıyordum.
Her şeyi sonunda anlatabilmiştim Seokjin'e. Üzerimden koca bir yük kalkmış gibi hissediyor olsam da o yüklerin yenisi elbet çok da vakit kaybetmeden geri geliyordu. Babam demişti. Ailemle hiçbir sorunum yok diyen adam. Bir insan nasıl oğluna kafayı takmış bir şekilde kuyusunu kazardı anlam veremiyordum.
Bende zaten bu gerçeği duyduktan sonrası o kadar da net değildi. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm ve daha birisi de ağzını açamadan arabaların sesini işitmiştim. Yine de o gürültü oldukça netti mesela. Ben daha Yoongi'ye bir kez daha bakamadan kaçıp gitmek zorunda kalmıştı. Şimdi ise kendi içimde ona dokunamamış, sarılamamış olmamla onu yeterince göremememe karşılık şu an iyi olup olmadığının muhakemesini yapıyordum. Neresi daha ağır basmalıydı emin değildim fakat iki tarafı da düşünüp durmaktan her an beynim patlayabilirdi.
Ben de o karmaşadan direkt uzaklaşarak Seokjin'i aramıştım. Neyse ki sorgulamadan gelip beni almıştı ve şimdi ıssız bir yolda kenara çekmiş halde arabasınsa bayatlamaya yüz tutmuş kuruyemişlerini yiyerek her şeyi anlatmıştım ona baştan sona.
Eğer onu biraz tanıyorsam muhtemelen a bir süre olanların etkisinden çıkamayacaktı.
"Arkadaş ben," Bir elini dizine vurarak saniyelerce sustu. "Kendi arkadaşımın yalanlarına mı kahrolsam nereye düştüğümüzü mü düşünsem karar veremedim şu an."
"Senin bunların hiçbirinden haberin yok muydu harbi şimdi?"
"Nereden haberim olacak amına koyayım ya? Düz katil, akıl sağlıkları yerinde değil diyordum ben bunlara." dediğinde tekrardan karşıya döndü o da. "Ama ben biliyordum, bir insanın adı şeker olamazdı yani. O zamandan bir şeyler sezmemiz lazımdı. Aptallık bizde."
"Şu an meselemiz gerçekten adamın adının yalan olması mı?"
"Yani bir zamanlar da konumuz durduk yere Yunan Tanrılarıydı ama sen bilirsin kardeşim."
O an kendimi tutamadan gülecek gibi oldum. "Taehyung'un da resmen beni kafeslemek için uyguladığı taktikler de göz yaşartıcı şimdi."
"Onun adı Taehyung muymuş harbi? Ben bir güvenemedim şimdi."
"Ben herkese kimlik açtıracağım bundan sonra," Başımı iki yana salladım. "O güven gitti bir kere."
"Hayır, komik olan bize nasıl denk gelmedi bu adama Yoongi diyen birileri? Herkes ama herkes Suga demiyor muydu ciddi ciddi ya? Ne ara geldik biz buraya anlamadım yani."
"Arkasını kollayan çok var," dedim emin bir tavırla. "Sen onun ismini kullanmadan önce hiçbir şey söylemiyorlar. Sen hangi mahlası kullandın, onlar da öyle devam ediyor."
Serah da aynısını yapmıştı.
"Vay ben amına koyayım," Aldığı derin bir nefesle gerisine yaslandı o da. "Sadece düşman biriktirebilecek birisi gibi görünmüyor mu sence de? Hatta belki üçü de ama sandığımızdan da beklediğimizden de fazla dostları var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passionate touch
Fanfiction"Belki de artık zincirlerimi kırma vakti gelmişti." • 2019