Eskiden gözlerimi ilk açtığım o andan herkes gibi nefret ederdim. Ama bir şey vardı. Bir yorganım. Gri, pamuk gibi yumuşacıktı ve üzerinde daha koyu renkte noktalar vardı. Gereksiz bir sempati duyuyordum ona. Kendi evime çıkmış olmama rağmen o yorganı alıp getirmiştim ve yazın göbeğinde olduğum zamanlarda bile klimayı en soğuk derecesine getirip geceleri dibimden ayırmamıştım asla.
Tuhaftı belki, bilmiyorum fakat eşyalarla aramda böyle bir bağ kurmak her zaman hoşuma gitmişti.
Gözlerimi açtığım anda genelde yüzüme kadar çıkmış olduğundan tenimde hislediğim ilk şey hep o yorganım oluyordu ve içten içe, bir gün uyandığımda onu göremezsem diye düşünüp durduğum çok olmuştu.
Bu o yorganımdan ilk ayrı kalışım değildi elbet fakat genelde yerimi yadırgayan birisiydim. Suga ile ilk beraber uyuyuşum da değildi, evet.
Evet evet, şu an sevgiliydik. Evet, her şey farklıydı. Evet ilk kez yerimi yadırgamamıştım ve gördüğüm ilk şey onun güzel yüzü olmuştu. Uyurken de çok güzeldi evet. O hep güzeldi. Melek gibi görünüyordu falan da filan.
Klişe köpeğiydim, tamam.
Suga'yı herhangi bir kalıba sığdırmaya çalışmaya çalışmak bile hayatımın hatası olurdu fakat ben tamamiyle klişeden ibaretken onu da bunun içine koymadan edemiyordum sadece, hepsi buydu.
Ve yorganım yerine artık ona sarılıyor olmak çok tuhaf bir histi, biliniyordu fakat yeniden söylemek istemiştim işte.
Sırtımı başlığa yaslamış, kesik kesik nefeslerini dinliyordum onu izlemekten ziyade. Gözlerim ileride, asla kırpılmıyordu çünkü gözbebeklerime sadece birkaç saniye ilişmiş görüntüsü bir sanat yaratıyordu bomboş duvarda.
Kızıl saçları fazla yumuşak bir görüntüyle gözlerini örterek kirpiklerine karışmıştı resmen. Pembe, incecik dudakları hafif aralıktı ve oradan soluklanıyordu. Yüzüstü uzanıyor olmasına rağmen yüzü bana dönüktü. Parmakları hafif kıvrık bir şekilde saten çarşafın üzerinde kayıp gidecekmiş gibi bir görüntü oluşturuyordu.
Kesik bir nefesle gözlerimi kapatarak bir miktar doğrulduğumda hafif açılmış olan çıplak gövdesini örterek geri yüzüne çevirdim gözlerimi. Saniyesinde karnım kasılarak bütün bedenimin kalbime uyguladığı baskıyı iliklerime dek hissetmiştim. Güzelliğini izlemek bile bazen içimi kırıyordu. Ona bile kıyamazmışım gibi geliyordu.
Büyük ihtimal o bunu istemezdi. Ona bu denli narinmiş gibi davranmamı değil onu kanatmamı isterdi. Biliyordum, o kadının söylediği hiçbir şeyin doğru olmadığını biliyordum fakat bu bir abartı derecesinde bir aktarım olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Suga, zaten en başından beri ağırlığını koymuş birisiydi ve tek bakışta nasıl birisi olduğunu anlamak zor değildi.
Diken üstündeydim. Bu canımı sıkıyordu fakat elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Fazla kafamı yormadan yutkunarak parmaklarımı örtüden ayırdığımda tenine pek de temas etmemeye özen göstermiştim.
Biraz, yasaklı bölgeydi.
Dudaklarımda istemsiz bir gülüş oluştuğunda gözlerimi kapatıp açarak telefonuma uzandım ve ekranını açtığım gibi fazla yavaş bir şekilde bacaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım. Olağan en az şekilde ses yapmaya çalışıyordum fakat Seokjin'den gecede beri gelen birkaç mesajı gördüğümde bu iş biraz zorlaşmıştı.
Orbital 🐷
Hoseok burada bir çocuk varAnanı sikeyim oldum yani vüf böyle bir şey yok
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passionate touch
Fanfiction"Belki de artık zincirlerimi kırma vakti gelmişti." • 2019