Gözlerim tam karşımdaki duvarda asılı duran rafta takılı kalmışken dirseklerimi dizlerime yaslamış bir şekilde üçlü koltukta oturuyordum. Gittiğimiz o açık arttırmadan ayrılalı neredeyse bir saat, Suga'nın evine geleli ise yaklaşık on dakika olmuştu. Eve girer girmez kafama göre takılabileceğimi söyleyerek mutfağa kahve yapmaya gitmişti. Her ne kadar istemediğim konusunda ısrar etsem de ihtiyacım olacağını söyleyerek beni takmamıştı.
Ben de kahveyi yapmasını beklerken fazla bir getirisi olmasa da ilgimi çeken salonu incelemiştim. Kapıdan girdiğiniz anda karşınıza çıkan geniş salonda sadece bir adet üçlü, iki tane tekli koltuk, sehpalar, yemek masası ve duvara montelenmiş malzemeler vardı. Televizyonun monte edileceği duvarda üzeri birçok bibloyla süslenmiş çekmeceli bir masa ve bakışlarımı çekemediğim o raf bulunuyordu. Televizyon olmaması ilgimi çeken bir ayrıntıyken Suga'nın bu kadar renkli bir zevki olacağını düşünmemiştim, her yer mavi ve ten renginin ahengi içinde dans ediyordu.
Bunun dışında dış kapının hemen sağ tarafında bir aşağı bir yukarı olmak üzere iki merdiven, merdivenlerin olduğu tarafta da koridor girişi vardı. Bu kadar sade fakat hoş bir görüntü yaratılmış bu evin Suga'ya ait olup olmadığı sorgulanacak bir konuydu veya ben sadece onu gözümde fazla karanlığa hapsediyordum.
Şimdi ise duvardaki rafın her bir bölümünde farklı çeşitlerle donatılmış madalyalarla bakışmakla meşguldüm. Hangi dallardan ne için aldığını bilemediğim sayısız altın madalyalar bütün evi kaplayacak düzeyde fazlaydı.
Merakla onun mutfaktan gelmesini beklerken merdivenlerin oradan, elinde iki bardakla görüş alanıma girdiğinde ister istemez oturuşumu düzeltip koltukta biraz öne kaydım. Bana doğru yaklaştığı her saniye için hala heyecanlanıyor oluşum şu an burada olmam konusunda bir absürtlüğe itiyordu beni. Yine de sesimi çıkarmadım ve nefesimi düzenli tutmaya çalışarak bana uzattığı bardağı alıp sıcaklığından zarar görmemek için sehpanın üstüne koydum.
"Bu madalyaların hepsi senin mi?" diye sordum direk olarak, bu sırada sehpa ile benim aramdan geçerek kendisini tekli koltuğa bıraktı.
"Evet," Aynı şekilde kendi bardağını sehpaya bıraktıktan sonra arkasına yaslandı. "Yani hepsi kişisel olarak bana ait olmasa da hepsi için bir emeğim var."
Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?"
"Mesela şu sağ en baştaki," Parmağıyla altın, üzerinde iki kırmızı kurdele olan madalyayı gösterdi. "Bu Jimin ve Taehyung ile ortaklaşa aldığımız bir ödül. Avukatlıkta yükselişe geçtiğimiz zaman vermişlerdi."
"Avukatlık yapmayı seviyor musun peki?"
"Normalde insanlarla uğraşmak pek bana göre bir şey değil." diyerek bardağına uzandığında kahvesinden bir yudum aldı. "Ama tuhaf bir şekilde bu işi seviyorum, sanki bana ait bir parça taşıyormuş gibi geliyor."
Onaylar bir şekilde kafa salladığımda içimdeki merak duygusuna engel olamadan koltuktan destek alarak ayağa kalkıp birkaç adımda rafın tam önüne ulaştım. Bakışlarım dikkatimi ilk çeken siyah, ucunda gümüş renkli bir kurdele olana takıldı. Üstünde bir kurt silueti vardı. "Bu ne için peki?"
Her ne kadar elime alıp incelemek istesem de bundan rahatsız olabileceğini düşündüğümden işaret etmekle yetindim. Bakışlarım bir cevap beklercesine Suga'ya döndüğünde, "Kafes," diye mırıldandı. "Kafes dövüşleri."
"Ne?" Kaşlarımı kaldırdım. "Sen ciddi misin?"
"Niye bu kadar şaşırdın?" dedi hafifçe gülerek ve arkasına yaslandı. "Yoksa birilerini pataklayacak birisi gibi görünmüyor muyum oradan?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passionate touch
Fanfiction"Belki de artık zincirlerimi kırma vakti gelmişti." • 2019