Güvenmek.
Sözlük anlamına göre korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusudur. Genel anlamı bu olsa bile herkesin kendine göre bu kelimeye kattığı bir anlam vardır.
Kimine göre gözlerin kapalı yürüyebileceğin bir yol, kimine göre denizde korkmadan nefes alabilmektir yanındaki kişiye güvenmek. Eğer güvenirsen hiçbir kuşku duymadan dikenli olduğunu bilsen bile o yolda yürür veya boğulacak olsan bile yaşama tutunmaya devam edersin çünkü her iki durumda da güvendiğin kişinin seni kurtaracağını bilirsin.
Bana göre ise güvenmek; bir kişinin elini tuttuğunda içinde yayılan huzur hissiydi çünkü herhangi bir kimsenin elini tuttuğunda hiçbir şey hissetmeden yoluna devam eder, karşında bir engel varsa o eli sıkar ve korkunu gidermeye çalışırdın fakat güvendiğin bir kişinin eli, korktuğunu anladığı an senin elini sıkardı. Bu bana güven demek olurdu genelde, sende gözün kapalı onunla el ele ilerlemeye devam ederdin.
O kişinin tehlikeli olup olmadığı önemli değildi, kendimi savunmasız hissetiğim bir anda eğer içime ufak bir dokunuşla işleyebiliyorsa o kişi güvenilirdi benim için.
Suga ile beraberken hissettiğim tam olarak buydu, ufak bir temasımız bile yeterliydi onun hakkında bilgi sahibi olmam için. Tenim tenine değdiği anda sanki aramızda ufak bir etkileşim oluyor, açılan deliklerden akan cehennemin sıcaklığı içimize işliyordu. Birbirine karışan zehrimiz kanımıza girdiğinde ise bundan fazlasıyla zevk alıyorduk.
Hissetmekti bu, kendinde eksik gördüğün bir parçanın başkasında olduğunu hissetmekti. Şu ana kadar her adımımı hislerimle ve planlı bir şekilde attığım için asla yanılmamıştım.
Bu sefer de yanılacağımı sanmıyordum fakat eğer bozguna uğrarsam bu en güzel yıkılışım olabilirdi.
Bilgisayardan açtığım sayfada aşağılara doğru ilerlerken, "Senin için zor olmuş olmalı." dedim telefonun diğer ucundaki Seokjin'e. Günlerdir aksattığım hobilerime yenilerini eklemek için birkaç araştırma yapıyor, bir yandan da Seokjin'i rahatlatmaya çalışıyordum.
"Zor oluşunu siklemiyorum Hoseok, sorun bunu istemeden yapıyor oluşum." Diğer hattan kapının açılma sesini duyduğumda sonunda anahtarını yaptırmış olduğunu anlamıştım. "Eğer bu işi severek yapıyor olsam bir süre daha dayanabilirdim ama bu gerçekten dayanılmaz bir hal almaya başladı."
"O zaman bırak bu işi, dükkanı da başkasına devret. İstediğini yaparak senin için daha iyi olan bir hayatı yaşamaya bak."
"O işler o kadar kolay değil." dedi sıkıntılı bir şekilde nefesini bırakırken. "Babam belirli bir işimin olmasını istiyor, ben bunu kendim beceremezsem de şirkete alacağını söylüyor."
Kahvemden bir yudum aldıktan sonra, "Koskoca Kim Seokjin baba sözü mü dinliyor?" dedim gülerek ve sanki karşımda duruyormuş da beni görecekmiş gibi pişkince sırıttım. "Gözlerim yaşarıyor, yapma."
"Seni sikik." dedi, aynı şekilde bana katılmıştı.
"Neyse ki Bay Kim'i tanıyorum hyung, yoksa seninle feci derecede dalga geçerdim."
Seokjin'in babası cidden fazlasıyla otoriter olmasıyla beraber aslında özünde iyi bir insandı, şu yaşıma kadar benim üstümde bile birçok emeği vardı. Buna rağmen Bay Kim kesinlikle kalkıp da oğluna fiske vuracak bir baba değildi, ki öyle bir durum olsa bile Seokjin bunu umursamazdı fakat şu an babasını dinlemesinin en büyük sebebinin ona karşı olan saygısı ve minnettarlığı olduğuna emindim.
"Boş ver beni şimdi." Sesi hafif uzaktan geldiği için hoparlöre aldığını düşünüyordum. "Dün hakkında hiçbir şey anlatmadın, normalde yanına gelip ayaklarını gıdıklayarak her ince detayı bile öğrenirdim ama alışveriş yapmam gerekiyordu." dedikten sonra hafifçe güldü. "O yüzden beni yormadan dökül çabuk. Seviştiniz mi?"