"Sen o bilgisayarı hala kapatmadın mı?"
Soğuk bir rüzgar esip kızıl saçlarımı savururken kafamı ellerimin arasına almış bir şekilde koltukta oturuyor ve büyük ihtimal dışarıdan delirmiş gibi bir izlenim veriyordum. Aslında haksız da sayılmazlardı. Çok da akıllı olmayan zihnim daha da bulanarak bütün yetkisini yitirmiş, ruhunu çoktan oraya buraya teslim etmişti sanki. Büyük bir günah gibiydi fakat ses edemiyordun işte.
Seokjin yanımdaki sandalyeyi çekip oturduğunda kafamı kaldırıp ona baktım. Bakabildim sadece. Dirseklerini dizlerine yaslamış, sorar bir şekilde gözlerimin içine bakıyordu. "Her geldiğimde şu lanet şeyin başında oturuyorsun, neyin var?"
Saniyelerce onu izlesem de bir cevap vermeden yeniden başımı öne eğip saçlarımı çekiştirdim. Bu tavrım onu iyicene endişelendirmiş olsa gerek karşımdaki sehpada duran dizüstü bilgisayarımı kendine çevirmiş ve açık olan sekmeleri tek tek gezmeye başlamıştı.
"Bunlar ne kardeşim?" dedi kaşlarını çatarken, her bir sekmeye baktığında yüz ifadesi de değişiyordu. "Yılan dövmeleri, yılan dövmesi anlamı, rüyada ön sevişme, çeviri, Yunan Tanrıları ve~" Bir an duraksadı. "Yeşil saç mı?"
Delirdiğimi söylemiştim değil mi?
Suga'yı orada bıraktığım günden beri kendimi eve kapatmış, bilgisayarı hiç kapatmadan rüyam hakkında bir şeyler araştırmış ve hala da buna devam ediyordum. Seokjin her geldiğinde ne yaptığımı sorsa da gergin halimi fark ettiğinden bulaşmama kararı alarak birkaç gün eve adımını atmamıştı. Artık bilgisayar bu kadar kullanılmayı kaldıramadığı için kapanır olmuş, ben de o sırada araştırmama telefonumdan devam etmiştim ama elimde olan koca bir sıfırdı. Ne gördüğüm dövmeyi ne de söylediği şeyin anlamını bulabilmiştim. Her şey çok boktandı.
O hariç.
"Bu yeşiller aradığım değil. Böyle biraz fıstık yeşili olması lazım. Aynı fıstıklı dondurma gibi. Belki de mint yeşili."
"Saçlarını yeşile boyatacak ve üstüne üstlük yine dövme mi yaptıracaksın?" dedi bir şokla gözlerini açıp. "Tanrım bu yeni tarz kesinlikle sana çok yakışır. Bir de o yılan dövmesini omzundan göğsüne doğru yaptık mı tadından yenmez." Görsellerde aşağılara inerek dövme örneklerine bakmaya devam ederken, "Bunlar tamam da çeviriyle Yunan Tanrıları ne alaka? Üstelik-" diye mırıldanıp saniyelerce sırıtarak bakışlarını bana çevirdi. "Rüyanda kiminle sevişiyordun?"
Sehpaya vurarak doğrulduğumda bakışlarını monitörden çekip bana çevirmişti.
"Delirdim ben delirdim, kafayı yedim hatta. Sanki böyle gitmişim de yirmi şişe votka içmişim, böylece zaten beynime sıçmışım ve bu da yetmez gibi duvara toslamış sendeleyince de tepeden aşağıya yuvarlanmışım gibi."
Nefes nefese konuştuğumda öyle mi, derce başını eğmişti, aslında dalga geçer gibi. "Ne oldu birden anlamıyorum. İlk kez gördüğüm bir insanın bu denli beni etkilemesi hiç etik değil ve ben bunu kaldıramıyorum."
"Şey, dövme yaptıracak mısın peki?"
"Evet evet hem de götüme!" diye yükseldim saniyesinde. Tepem atmaya çok müsaitti.
Bilgisayarı yavaşça sehpaya bırakırken, "Of cidden," diye mırıldandı kendi kendine. "Sadece şaka yaptım Hoseok, sakinleş ve rahatla diye."
Hırsla kafa sallayarak gökyüzüne baktığımda dilimi yanağımda gezdirmeye başladım. Bir bilinmezliğin içinde sürüklenmenin verdiği gerginliği iliklerime kadar hissediyordum, oysa o sanki bunları daha önceden yaşamış gibi büyük bir sakinlikle yaklaşıyordu bana. İçime işlemek istiyordu, onun gibi adamlarla çok karşılaşmıştım. Kalbini veya zihnini değil, ruhunu isterdi öyle adamlar çünkü kalp durur, zihin unuturdu fakat ruh öldüğün zaman bile yaşamaya devam ederdi. İşte bu yüzden zarar vermek için ruha işlemek en büyük darbeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passionate touch
Fanfiction"Belki de artık zincirlerimi kırma vakti gelmişti." • 2019