Gözlerimin sunduğu ağırlığa direnmeye çalışan vücudumu en rahat hissedebileceğim şekilde yönlendirdiğimde sol dizimi kendime çekmiş, dizimden destek alarak da parmağımı çeneme koymuştum. Zihnim hala hafif buğulu gibiydi ve içinde bir yaşanmışlık karmaşası vardı. Bugün günlerden neydi? Biz en son Suga ile ne zaman görüşmüştük? Bir resim sergisi misali bilinçaltımı işgal eden görüntüler gerçekten yaşanmış mıydı?
Emin değildim. Tek bildiğim şey Taehyung, Jimin ve Seokjin bir araya geldiği zaman aralarındaki gerilimin sürekli süreceğiydi çünkü karşılıklı geldikleri her an bir fikir ayrılığı yaşıyorlardı. Sanırım gerçek hayatta bir araya gelmemeleri daha sağlıklıydı.
"Bu düşündüğünüz şey çok saçma."
"Hah, senin söylediklerin çok mantıklı sanki."
"Toyama absürt bir şekilde güvenlik açısından daha düşük seviyede Jimin."
"Ne varmış düşükse?"
"Lan siz üşütük müsünüz? Ne sikime başınızı boka sokmaya çalışıyorsunuz ki?"
Gözlerimi üçünün üzerinden çekip fazla hareket etmemeye özen göstererek bakışlarımı Suga'ya çevirdim. Yanımdaki varlığı bir yana omzuma düşen başı bir ağırlık yapmak yerine üstümden bütün yükleri alıyormuş gibi bir his yaratıyor, üzerimde gezinen bulanıklığın yok olmasına sebep oluyordu. Farklı değildi, her insanın yaptığı gibi bütün dünya ile ilişkisini kesmiş bir şekilde telefonuna bakıyordu fakat büzdüğü ince dudakları, ekranı büyük bir ilgiyle inceleyen gözlerinin üzerindeki kirpikleri, kısacası her ufak ayrıntısı gözümde her şeyden daha güzeldi.
Varlığı, şu an yanımda oluşu Tanrı'nın bir mucizesi gibiydi. İnanasım gelmiyordu. Bu yüzden gözlerimi üzerinden çekmek istemiyordum belki de. Ona baktıkça sıkılmak yerine içimden daha çok izlemek geliyor, her mimiğini hafızama kazımak, onu en iyi şekilde tanımak istiyordum.
Üzerine siyah üstüne beyaz ince çizgili bir tişört ve siyah keten bir ceket, altına ise siyah bir kot pantolon giymişti. Yeşil saçlarını hafif dalgalandırmış, hatta ön kısımlarında kıvırcık olan yerler bile vardı. Sağ kulağının iki deliğinden asla çıkarmadığı uzun zincir küpesi onun bir parçasıymış gibi dururken her zaman ki gibi yine çok şık görünüyordu.
Ben ise zorla yataktan kaldırıldığım her halimden belli olan lacivert bir tişört altına dar paça kot pantolon giymiştim. Seokjin sabahın köründe başıma dikilerek işimiz olduğunu söylediği için onun endişeli tavrına kanarak acele etmiştim ve saçıma başıma bile bakmadan evden çıkmıştık.
Şu an ise buradaydık. Kimin evi olduğunu bilmiyordum fakat Jimin ve Taehyung'a ait olduğunu düşünüyordum. Neden buraya geldiğimiz hakkındaki fikirlerim ise daha birkaç dakika önce oluşmaya başlamıştı ve biz neredeyse yarım saattir buradaydık.
Anladığım kadarıyla yine bir teslimat işi vardı, buraya kadar bir sorun olmamakla birlikte tartıştıkları tek konu ise hangi yol üzerinden gidecekleriydi.
"O güzergah üzerinden gidilmesi fazla riskli neden anlamak istemiyorsunuz?" diye çıkıştı Seokjin. "O yolda fazla denetim var, eğer dikkatli bir polise denk gelirsek çevirmeye kalırız."
"Senin bahsettiğin yolda da denetim var, üstüne radar dolu." dedi Taehyung. "Yani her iki şekilde de riskimiz var ama bu zamana kadar hiçbir sorun yaşamadığım yolu tercih etmek daha mantıklı değil mi?"
"Sence?" dedim başımı hafifçe Suga'ya çevirirken. O ise beni duymamış gibi telefonuyla ilgilenmeye devam etmiş, bunun üzerine elimi telefonu tutan elinin üstüne koyarak kapatma düğmesini kapatan parmağını çekip düğmesine basmış ve ekranın kararmasına sebep olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passionate touch
Fanfiction"Belki de artık zincirlerimi kırma vakti gelmişti." • 2019