"Parmaklarını biraz gevşet, bardağı kıracaksın şimdi."
Farkında olmadan yaptığı bu eylem yüzüne vurulduğu an hafif silkelenerek parmaklarını gevşetti yeşil saçlı. Ardından duruşunda fazla bir değişiklik olmamasına dikkat ederek doğruldu usulca. Hareketsiz bedeni ve stabil bakışları, karşısında büyük bir ciddiyetle tuvale sert vuruşlar yapan kızıl saçlıya odaklıydı. Esmer tenini saran siyah, üst kısmı transparan gömleğinin birkaç düğmesi açık ve kolları birkaç sıra katlıydı. Kızıl tutamları gözlerinin önünü kapatsa bile o bundan rahatsız olmuyormuş gibi işine devam ediyordu.
Sadece gözbebeklerini hareket ettirebilen yeşil saçlı, artık bundan sıkılmış olacak ki hafif dudaklarını araladığı an, "Kapa o güzel dudaklarını, onları çiziyorum." diyen Taehyung gözleri tuvalde olsa bile her şeyi görür bir edayla konuşmuştu.
"Taehyung-"
"Sana sus dedim bebeğim. Sabırsız olma, iki saniye sık dişini." Kibar bir dille bir kez daha reddedildiğinde, yeşil saçlı gözlerini devirip elinde öylece duran dantel işlemelerine benzeyen desenleri ve italik bir biçimde üç harf bulunduran kadehteki absentte gezdirdi bakışları. Sağ kolu nerede duracağını bilemez bir şekilde yan tarafında uzanırken, kadehi baş ve orta parmağı arasına almış olduğu sol eli havada öylece asılı duruyordu.
Boynunda, zımbalar olan bir tasma vardı fakat Taehyung hazırlık aşamasındayken bu tasmanın zincirini kırmış ve uzanan kısmı yere sermişti. Boynundan hafif sarkan demir çıplak tenine temas ettikçe ürperen yeşil saçlı, bu kez bakışlarını anadan doğma bir şekilde çırılçıplak olan vücudunda gezdirdi. Kasıkları, kırmızı saten bir örtü ile örtülüydü ve bu kumaş boynunun arka kısmına kadar uzanıyordu.
Yeşil ve kırmızı. Şu an bu iki absürt rengin süt beyazı tende ahenk içindeki uyumunu yine aynı şekilde büyük absürtlükler barındıran bir beden üstünde resmediyordu Kim Taehyung.
"Tamamdır, ne söyleyeceksin?"
Boşluğa düşmüş gibi dudakları titrediğinde rahat bir nefes aldı. "Beni Dionysos'a falan mı benzetmeye çalışıyorsun? Bu nasıl bir düzen?"
Karakalem ile taslağı tam manasında bitirmek için son dokunuşları yapmaya koyulan kızıl saçlı, arkasına dönüp çekmecede sıralı halde duran kalemlerden birisini seçerek yeniden yeşil saçlıya döndükten sonra kalemi yavaşça yukarıya kaldırdı ve gözlerini kısarak, "Bunu ilk kez kullanacağım," diye mırıldandı yeşil saçlı hiç konuşmamış gibi. "Bence vakti geldi."
Gülümseyerek yeniden tuvale yöneldiği zaman ise, "Tanrı değil misin? Senden güzel bir şarap tanrısı olurdu." diyerek ufakça gülmüştü kendi çapında, üstelik fazlaca ima bulunduran bir tonlamayla.
"Sana işlemeyen bir tanrılığım var sanırım." diyerek gözlerini devirdi. "Ne yapmamı bekliyorsun merak ediyorum. Şaraplarımla seni yıkamamı falan mı?"
"Ah hayır," Tuttuğu kalemi parmakları arasında bir tur çevirdikten sonra tuvale doğru eğildi. "Mesela o elindeki absentten biraz içebilirsin, dudaklarından akıtmayı ihmal etmeden."
"Manyak mısın sen?" dedi inanmaz gibi gülerek ve yerinde rahatsız bir şekilde kıpırdandı. "Uzun zamandır doğru düzgün alkol almıyorum, şunu içtiğim an ağlatırım kafanı."
"Beni mi düşünüyorsun? Gözlerim yaşarıyor Mini Mini."
"Lan dümbük," diyerek çıkıştığında Taehyung bundan zevk alır gibi gülerek kafa sallamış ve bakışlarını Suga'ya çevirmişti. "Sevgilin varken gelip beni oturtuyorsun buraya, sırf kendi hazzını hissedeceksin diye. Her seferinde sesimi çıkarmadan put gibi duruyorum karşında, yıllardır bıkmadın şu tatavadan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passionate touch
Fanfiction"Belki de artık zincirlerimi kırma vakti gelmişti." • 2019