Bunun yaşanacağı bariz belliydi.
O arabada kapanan telefon ardından çöken sessizlikten de, hemen ardından gelen daha koyu bir sessizlikten de geri döndüğümüz an gergin bir ortamın bizi karşılayacağı apaçık ortadaydı.
Yine de, bu denli kasvet beklemediğimi itiraf etmem gerekirdi.
Ek olarak Seokjin'in bahsettiği Jimin ve Taehyung kavgasının da etkisi var mıydı emin değildim fakat, Jimin'i ilk kez bu kadar sert bir ifadeyle görüyordum. Oturduğu camın önünde kollarını göğsünde birleştirmiş, kapkaranlık olan dışarıyı izliyordu. Bir kot ve ince bir kazak giymişti sadece. Kaşları çatık, çenesi sımsıkı ve yumrukları oldukça belirgindi. Konuşmaya yeltenmeye gerek bile yoktu.
Diğer yanımda Seokjin vardı. Durum hakkında en ufak bir fikri var mıydı yok muydu bilmiyordum. Biz buraya geldiğimiz an zaten olduğu yerde oturmaktaydı ve konuşma fırsatımız asla olmamıştı. Kimseden çıt çıkmadığı için de dibimde olsa bile ağzımı dahi açamıyordum. Arada bir bakışıyorduk. Stabildi. Kot, tişört ve ceket üçlemesi yapmıştı.
Karşı koltukta Joohyun ve sevgilisi oturuyordu. İkisi de kıyafetlerini çıkartıp ev haline bürünmek adına Jimin'in bulup geldiği eşofmanları giymişlerdi. Joohyun arada bir adamın sırtını okşuyordu. Adını merak etmiyor değildim, tuhaf bir ilişkileri vardı.
Tekli bir koltukta ise Taehyung vardı. Elindeki ufak zinciri havada sallayarak oturduğu yerde yayılmıştı. Çıkan tek ses de o zincirin sesiydi. Aramızda en özenli ve sakin görünen de o'ydu zaten. Saçlarını büyük ihtimal yeniden boyamıştı. Kırmızı tutamları daha bir parlıyordu. Deri pantolon ve absürtçe saten bir gömlek giymişti. Düğmeleri yine açıktı. Arada bir bana ve Seokjin'e bakarak dudağını kıvırıyordu her an gülecekmiş gibi. Kafasından neler geçtiğini de merak etmiyor değildim.
Öteki yandan Suga; sağ tarafımda otururken başını geriye yaslamış, uyudu uyuyacak bir şekilde, gayet rahat bir tavırdaydı. Jimin'den aldığı bir kotu ve tişörtü üzerine geçirmişti. Kafa dinliyor gibi bir havası vardı.
Ben ise, tam da melül melül sayılacak bir tavırla odadaki herkesi inceliyordum tek tek. Suga'nın yayılışından ötürü Seokjin'e biraz daha yakındım ve ben de Jimin'den geçinerek bir eşofman da ben kapmıştım. Büyük ihtimal en ufak bir fikri olmayan kişiler sadece ben ve Joohyun'un sevgilisiydi. Adamla arada bir göz göze geliyordum, ölü gibi bakıyordu. Dilimizden de anlamadığını göz önünde bulundurursak yazıktı. Adama sadece yazıktı işte.
Daha ne kadar bu şekilde duracaktık hiç emin değildim fakat gerginlikten sıcak basmaya başlamıştı. Ortada ne var ne yok bilmesem de hepsinin yüz ifadesi terletmeye yetecek düzeydeydi zaten.
Çok ciddilerdi, bu kadar ciddiyet insanı yorardı.
Yine en kötüsünü düşünerek kendimi teselli etme ya da kandırma iç güdüsüyle dolup taşıyordum. Öyle ki büründüğüm sahte sayılacak umursamaz tavrım uykumu getirmeye başlamıştı fakat ağzım açıldığı an geri kapatıyordum çünkü en ufak bir kıpırtıda herkes o noktaya bakacak gibi hissediyordum.
Absürtçe bir akıl hastanesine kapatılmışız gibi bir hava vardı ortalıkta. İçimde yeşeren de o hastaların arasına düşmüşlük hissiydi. Diken üzerinde hissettiriyordu korkudan ziyade. Soğuk soğuk terlemek tabiri uygundu belki de.
Dakikalar sayacak düzeye geldiğim vakitte bastıran uykunun sahiden haddi hesabı yoktu. Başımın en ortasından bir ağrı saplanmıştı ve geçmek bilmiyordu. Seokjin'e yakın olduğum için de onun omzu şu an gözümde en güzel yastık gibi görünüyordu.
Gözlerimi ağırca kapatarak başımı çok hafif Seokjin'in omzuna değdirdiğim an sanki bunu beklermiş gibi, "Hyung," dedi kısıkça Jimin. Anında dikleşerek gözlerimi açtım yeniden. "Ne yapıyoruz biz şu an?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passionate touch
Fanfiction"Belki de artık zincirlerimi kırma vakti gelmişti." • 2019