Hareket almaktan çekinmek; belki de kaybedişimizin en başından kanıtı, tenimizi seyre açarken acının koynunda beslenen her bir yarayı kendimize yamamak gibiydi. Ama bir yandan da bundan pişman olmamak, işte çıkışı olmayan yolun şeytan tüyü misali başlangıcı tam olarak bu.
Yerinde sayarak geçirdiğin her saniye veya sadece herhangi bir konuda karşı taraf adına geriye çekilmek, hangi şekilde olduğu önemli olmamakla birlikte her iki durumun da getirisinin ağır bedeller ödeteceği fazla aşikar.
Bildiğin halde ateşe yürümek olarak tanımlanabilir. Kendini kaybetmek veya. Kendi benliğini başkalarının şehvetleri karşısında boyun eğer hale getirmek. Nedendir, neden geriye çekersin kendini meçhul lakin seni azaba sürükleyecek şeytanın aslında kendi benliğine dönüştüğünü görmek, başkalarından görmeyi beklediğin eziyeti içindeki ufak bir siyah noktadan doğan güç ile karşılamak kendine yaptığın en büyük ihanet olarak sayılabilir.
Bu durumun en kötü yanı ise onun kolları arasında, tenlerimiz birbirine kenetliyken, nefeslerimiz birbirine karışırken asla beni zehirleyen düşüncelerim olmuyordu. O, sanki bendim. Gizlediğim, açığa çıkmasından korktuğum alt zihnimin beden bulmuş hali gibiydi. Paralel evrenimdi. Benden çok farklıydı ama özünde aslında hala bendi.
Buhar, duvarları ve zemini simsiyah mermerlerle kaplı bu küçücük banyoda her yanımıza dalga dalga yayılırken etrafımızda bir sis bulutu oluşmuştu. Sert bir erkek parfümü kokusu olan duş jeli ve sıcağın getirdiği bu rahatlama hissi içinde bulunduğumuz küvette, sırtım onun göğsüne yaslıyken daha fazla hissediliyordu. Özellikle birkaç dakika önce yapmayı bitirdiği masajın etkisi hala üzerimdeydi ve bu kıvamda benden ne isterse gerçekleştirebilirdim.
Islak, yeşil tutamlarının kakülleri alnına yapışmış, hafif kestirdiği için gözlerini kapatmaz olmuştu. Küvetin dışında bıraktığı cılız kolları neden gözümde en güçlü bir mertebedeydi anlam veremiyordum. Tek o da değil, derinlerime inmek için kullandığı kömür karası gözlerinden tutun da tenimde gezdirmekten zevk aldığı dudakları, ruhumu parçalamayı amaç edinen dokunuşları, hatta göz kapaklarının yanında oluşan ufak çizgiler bile, bütün zerresine kadar her şeyi bana en büyük yıkımları yaşatabilecek kadar güçlü geliyordu.
Belki ben gözümde çok büyütüyordum, belki de zaten böyle düşünmemi istiyordu fakat o yine de o'ydu işte. Suga'ydı. Ötesi, ilerisi gerisi yoktu. Kendi kendime yetebilmek için yaptığım bütün o sikik risklerden daha güçlü olduğu inkar edilemez bir gerçekti.
Parmakları bacaklarıma değdiği zaman da hissettim bu gücü, bana aktardı. Titreşimi dalga dalga yayıldı ve buna karşılık refleks olarak kafamı kaldırdım. "Su soğudu, acıkmışsındır da. Hem daha yaralarına da doğru düzgün bakmadık. Çıkalım mı?"
"Hemen mi?" Omuzlarım çöktü.
"Yaklaşık kırk beş dakikadır buradayız ama yine de sen bilirsin."
Söylediklerinin üzerine bir de alay edercesine güldüğünde kaşlarımı kaldırarak, "O kadar oldu mu?" diye sormuş ve hafifçe önüme dönerken bu kadar zamanın ne ara geçtiğini sorgular gibi olmuştum. Oysa ki beş dakika gibi gelmişti.
"Beni izlerken veya benimleyken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığını mı ima ediyorsun?" diye sordu, sesinin tınısı değişmezken. "Gerçi bu olasılığı düşünmem biraz absürt oldu, sonuçta her şekilde benim yanımdan kaçan birisinden bahsediyorum."
"Bilmem farkında mısın ama beni buraya oturtan sensin." diyerek sırtımı göğsünden çekip hafifçe doğruldum. "Kişisel olarak duş kabininde yıkanmayı teklif eden bendim ama sen dinlemedin. Beni yıkayan da, masaj yapan da, su soğudu dediğimde suyu değiştiren de sensin. O zaman neden çıkalım demedin de şimdi istiyorsun? İstediğini yaptın, canın mı sıkıldı?"
![](https://img.wattpad.com/cover/199195918-288-k985700.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passionate touch
Fanfiction"Belki de artık zincirlerimi kırma vakti gelmişti." • 2019