Keyifli okumalar 🌺 satır sralarına bol bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın 😘
Gece... Kimilerine göre karanlık, kimilerine göre aydınlık...
Yağızla ben Şubat ayının sonunda doğmuşuz. O 28 şubat ben 29 şubat. Doğumumuz çok beklenmedik olmuş. Zaten kim 5 buçuk aylıkken doğum bekler ki? Durum böyle olunca babam doğumdan habersiz kalmış. Sanırım özel olarak bir yere operasyona göndermişler ve babamda doğum haftasında izin alabilmek için kabullenmiş. Ama annem zaten riskli bir hamilelik geçiriyormuş ve sanırım bir saldırıya uğramış.
Hastane yolunda doğum başlayınca zorlu bir ameliyatla beraber doğum gerçekleşmiş. Yağız doğarken pek bir sıkıntı yokmuş ama ben doğduğumda farklı komplikasyonlar gelişmiş ve o küçücük halimle makineye mahkum olmuşum.
Yağız 1 kilo 700 gram doğarken ben neredeyse bir kilo bile değilmişim. Hatta doktorlar bu çocuk çok fazla yaşamaz diyorlarmış. Anneannem durmuş karşılarında. "Benim torunum yaşayacak. Sizde onu yaşatmak için gerekenleri fazlası ile yapacaksınız. Annesi yoğun bakımdan çıktığında iki evladını da bağrına basacak. Elinizden gelenin en iyisini yapacaksınız." diye doktorlara diklenmiş.
Aslında o kadar yumuş yumuş biriydi ki, doktorlar onu öyle sert görünce bayağı tırsmış. Yani dayım öyle anlatırdı. Annem aldığı yaralardan dolayı yoğun bakımda gözlem altında tutulurken ben ve Yağız küvezde kalmışız 2 hafta. Bu 2 hafta içerisinde kimse babama ulaşamamış. Benim kalbim makineyle atıyor, ancak makineyle nefes alabiliyormuşum. Yağızın ise biraz büyümesi için küvezde tutulmasının yanında 2 haftanın sonunda küvezden çıkarıp benden ayırdıkları gibi bütün hastaneyi ayağa kaldıracak şekilde ağlaması da var tabi.
En sonunda babama ulaştıklarında doktorlar benden iyice ümidi kesmiş. Çünkü o hafta içerisinde 2 defa kalbim durmuş. Ama ne olursa olsun anneannem başımızdan bir an bile olsun ayrılmıyor, hep dua ediyormuş. Hem bizim için hem annem için hemde babamın sağ salim dönebilmesi için.
Babam bir çatışmanın ortasındayken aramış. Ateş hattındaymış. Silah sesleri çok kuvvetliymiş. Babam "Hani nerede benim aslan parçamla minik savaşçım?" diye sorunca önce nasıl yapacaklarını bilememişler. Kalbim yine değişik komplikasyonlar göstermeye başlamış çünkü. Ekranı bana çevirdiklerinde babamın gözleri bana değdiğinde ise bir mucize gerçekleşmiş ve kalbim kendiliğinden atmaya başlamış. Hatta 6 7 saniye sonra o güne kadar hiç sesi soluğu çıkmayan ben avazım çıktığı kadar bağırarak ağlamaya başlamışım. O güne kadar kımıldamayan ben tepinerek babama selam yollamışım. O güne kadar gözünü bile açamayan ben gözümü açıp babama bakmışım.
Anneannem gülerek "Bu kızın babacı olacağı daha şimdiden belli oldu. Görüyor musun Güney bize gıkını çıkarmayıp babasına nasıl ağlıyor, nasıl bakıyor?" diye dayıma yakınmış şakadan. Annem hala yoğun bakımdayken Yağızı beslemeye gelen hemşireler ne zaman bizi ayırsa bu sefer ikimiz birden ağlamaya başlıyormuşuz. Annem normal odaya alındığında bile Yağız'ı anneme götürememişler. Annem bizi görmeye gelirmiş.
Tabi o zamana kadar bize bir kimlik çıkartılması gerektiği için anneannem olaya el atmış. Yağızın ismini annemle babam zaten kararlaştırmışlar ama benim adımı ne koyacaklarını bulamamışlar. Anneannem de beni gördüğünde "Bu kızın gözleri boncuk boncuk teni de ay gibi parlak. Adı Gece olsun. Umarım bahtındaki tek karanlık ismi olur." diyerek adımı koymuş.
Üzgünüm anneanne. Benim bahtım şu karanlık geceden bile daha karanlık...
Bahçedeki hamağa uzanır gibi oturarak varla yok arası görünen yıldızları seyrederken aklımdan bunlar geçiyordu. Bazen keşke o zaman kalbim dursaydı diyordum. Sadece bazen değil çoğunlukla keşke ölsem dediğim doğruydu. Yine kabus görerek uyanmış ve tekrar uyuyamayacağımı bildiğim için Yağmur da uyanmasın diye bahçeye çıkmıştım. Aklımda dün Irmak teyzenin anlattıkları dolanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ÇEMBERİ
ActionGece, Karadağ'ların küçük, asi, inatçı, güzeller güzeli kızı... Yaşadığı onca olaydan sonra başına gelenlerle akli dengesini yitiren genç kız herşeyi hatırlamaya başlarsa ne olur? Büyük yıkıma giden bu yolda kimsesiz kalan bu kızın yanında olmaya...