Kalan son şey

3.6K 159 53
                                    

Başlamadan önce ufak bir not; bu hikayeyi son zamanlarda yoğunlaşan duygularım biraz da olsa azalsın diye yazmak istedim. Cigarette Daydreams sonrası duygularımı tam anlamıyla yansıtabildiğim bir hikaye daha yazamadım. Bu süreçte Leaving Heaven ve vakit buldukça Unholy'i yazmaya devam edeceğim. Aslında hislerimi dökebileceğim bir alan yaratmak istedim sadece. Umarım okuyanlar da kendilerinden bir parça bulabilir. İyi okumalar <3

🚲

Sıçrayarak uyandığımda saat tahminen beş olmak üzereydi. Üç yıldır bu saatlerde sıçrayarak uyanıyor, etrafıma bakınıp geri uyumaya çalışıyordum. Şimdiye kadar geri uyuma konusunda hiç başarılı olmamıştım. Plastik şişedeki sudan birkaç yudum aldım ve boş duvarlara baktım.

Boş.

Tamamen boşluk olan bu evde, salonun ortasındaki yatağımda yatıyor, boş duvarlara bakıyordum. Hayatım buydu. Bundan ibaretti. Boş evdeki boş duvarlara bakmak sık sık yaptığım bir şeydi. Yanımda duran çantamdan küçük defterimi çıkardım. Dört Kasım'a sadece bir gün kalmıştı.

Kısaca anlatmak gerekirse; kendimi öldürmek için yaptığım plandı bu. Kendimi öldürme fikri içimin bir an huzurla kaplanmasına sebep olmuştu ve böyle bir hissi tam anlamıyla yıllardır bir kez bile yaşamamıştım. Bir gün kalmış olması beni germiyor, korkutmuyordu. Heyecanlıydım. Bir gün sonra geri sayım sona eriyor, hayatım bitiyordu. Bundan iyisi olamazdı. Defterin üzerine bir çizik attım. Telefonum ya da ona benzer bir şeyim yoktu. Telefonumu bir ay önce satmıştım. Her şeyi sattığım gibi, onu da satmıştım. Sonrasında defterime çizik atarak günleri saymaya başlamıştım. Evin tamamen boş olmasının sebebi de buydu.

Ev eşyalarını satalı neredeyse üç yıl oluyordu. Üç yıl önce, ailemi trafik kazasında kaybettiğim günden sonra birkaç ay dayanabilmiş ve sonrasında satmıştım tüm eşyaları. Yatağımı boş salonun tam ortasına yerleştirmiştim. Burada yatıp kalkıyor, burada vakit geçiriyordum. Pek fazla vakit geçirmezdim. Buraya sadece uyumak için geliyordum. Hayatımın tamamı dışarıda geçiyordu.

Çalıştığım kafeden birkaç ay önce çıkmıştım. Elimde sattığım eşyalardan da kalan paralar vardı. Hepsini bağışlamıştım. Çocuklara, yaşlılara, doğaya katkısı olması için çeşitli yerlere bağışlar yapmıştım. Evi de birkaç kez satmaya kalkmış ama başarısız olunca öylece ardımda bırakmaya karar vermiştim çünkü bu ev belki de biraz hırpalanmış olduğundan kimse istemiyordu. Tabii ki bu evden tam üç cansız bedenin çıkmış olması da biraz etkendi.

Tüm bunların dışında yapmak istediğim ne varsa yapmaya çalışmıştım. Paramdan biraz alıp patlayana kadar yemek yemek, tek başıma akşam denize girmek, sinemaya gitmek, lunaparkta eğlenmek gibi daha önce yapmadığım şeyleri yaparak içimde hiçbir pişmanlık kalmaması için çabalamıştım adeta. Daha pek çok şey yapmıştım bunların dışında.

Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Son nefeslerim olduğunu bilmek iyi hissettiriyordu. Sonunda az kalmıştı. Karar verdiğim tarihe gelmiştik bile. Dört Kasım'ı seçmemin sebebi, tüm ailemi o tarihte kaybetmiş olmamdı.
Aslında, intihar düşüncesi ailem varken de aklımda olan bir şeydi. O zamanlarda bomboştum. Okulum kötü gidiyor, tamamen boşlukta ve beceriksiz hissediyordum. Bir gelecek göremiyordum ve yorgundum. Bu düşünce önceleri şakayla başlamış, sonrasında gittikçe ciddileşmeye başlamıştı. Yine de bir kez bile tam anlamıyla denememiştim intiharı. İlk kez şimdi yapacaktım. İlk ve son kez yapıp, başarılı olacaktım.

Yüzümü yıkayıp pantolonumu giydim. Üzerimde siyah bir sweatshirt vardı. Pek kıyafetim yoktu, onları da satmıştım. Evdeki kalan son yemeklerden kendime kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Pek bir şey yoktu. Bir paket ramen, bir yumurta haşlamış ve yere oturup sırtımı mutfak dolabının kapaklarından birine yaslamıştım. Ev boş olduğundan, ne yapsam yankılanıyordu. Parmak ucumda yürüdüğüm zaman bile duyuyordum sesleri.

Duyduğum tek ses kendi sesim olmuyordu. Burada, bu evde hala yaşadığım hayaletlerin de sesini duyuyordum.

İntihar etmeye karar vermek benim için birkaç saniyemi almıştı sadece. Zaten doluydum. Yirmi dört yaşında ve hiçbir boku tam anlamıyla becerememiş, bu yaştan sonra da beceremeyecek olan biriydim. Sonsuza kadar yalnız kalmıştım. Bunlar da etkendi elbette. Yine de tamamen karar vermem iki arkadaş sayesinde olmuştu. Kız hüngür hüngür ağlıyor, arkadaşı o ağlamasın diye elinden geleni yapıyordu. Karar vermiştim. O an bitmişti her şey benim için. Ne için yaşıyordum? Kim için yaşıyordum? Hiçbirine verecek bir cevabım yoktu. Beni anlayan, dinleyen, acımı başka acılarla karşılaştırmayacak kimsem yoktu. Yapayalnızdım, öyle de gidiyordum. Sonuç olarak kararımı vermiştim ve sonrası gelişmişti.

Yemeği bitirip kapıya çıktığımda havanın hala karanlık olduğunu fark ettim. Saatin kaç olduğunu bile bilmiyor, sadece tahminde bulunuyordum. Bazen insanlara soruyordum.

Kapının önünde duran bisikletime yaklaştım.

Bana kalan son şey, yeşil bisikletimdi. Bu bana ait olan son şeydi. Babamın bana aldığı ilk bisiklet. Sürmeyi öğrettiği ilk bisiklet.
Zinciri açıp bisiklete bindim. Her sabah birkaç saat sürüyordum. Biraz uzakta kayalıkların olduğu, daha az insanın gelip gittiği bir yer vardı. Her gün oraya gidip sürüyordum bisikleti. Son günüm olduğundan, onunla daha fazla vakit geçirmeye karar verdim. Tahminen dört saat takılmıştım. Hava tamamen aydınlanmış, birkaç insan çıkmaya başlamıştı bile. Geri dönerken de epey vakit geçirmiştim bisikletimle.

Evin yakınlarına geldiğimde çocukların sağa sola koşturup oyun oynadığını gördüm. Bir tanesi yanıma gelmişti. Biliyordum bu çocuğu. Annemin arkadaşlarından birinin çocuğuydu ama yine de tam olarak bilmezdim. Boş bakışlarla ona baktım. Genelde boş bakar, çok az konuşurdum. Konuşurken lafı geveler, zorla çıkarırdım ağzımdan kelimeleri.

"Ne?" dedim. "Ne bakıyorsun?"

"Hyung, bu bisikleti hani bana verecektin?"

Bisikletime baktım. Öyleydi cidden. Bu çocuğa birkaç ay önce söz vermiştim. Bisikletimi ona verecektim. Gerçekten meraklıydı bisiklet sürmeye. Ben yokken bisikletime iyi bakar diye düşünüyordum.

"Yarın alabilirsin."

Gözleri parladı ve "Cidden mi?" diye sordu.

"Evet, vereceğim sana bisikleti." Yavaşça yanına eğildim ve devam ettim. "Ama söz verdin." dedim boş sesle. "Bisikletime iyi bakacaksın. Eğer onu incitirsen, gittiğim yerden gelir ve geri alırım. Duydun mu?"

"Ona iyi bakacağım, yemin ederim!"

"İyi, vereceğim."

"Teşekkür ederim!" Sıkıca kollarını bana sardığında öylece kalmıştım. Bir çocuğa sarılmayalı on yıl oluyordu sanki. Sadece üç yıl geçmişti oysa.

Çocuk tam da kız kardeşimin yaşlarında olduğundan, ona sarılmak tuhaftı. Öylece durdum. Geri çekilmiş, gülümsemiş ve arkadaşlarının yanına geri dönmüştü.

"Bir bisikletim olacak artık!" dedi arkadaşlarına. Duyduğum son şeydi. Sonrasında eve sürdüm.

Heyecanlıydım ertesi gün için. Sonunda bitiyordu her şey. Tüm acılar bitiyordu, insanların beni anlamayışı, her derdimi kıyaslamaları bitiyordu. Artık kimsenin beni üzemeyeceğini bilmek, artık insanlara ihtiyacım olmayacağını bilmek de güzeldi. İnsanlara ihtiyacım yoktu. Kendi kendime halletmiştim bu işi.

Her şeyi bitirmeye karar vererek.

Middle Of Nowhere | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin