"Anlat."
Namjoon'un yüzüne bomboş bakıyordum. O günün ertesi gününde uyandığımda ne yazık ki her şeyi hatırlayarak uyanmıştım. Birkaç gün geçmiş, Jimin'i görmemiştim hiç. Gittikçe yıpranıyordum. İşten de çıkmıştım çünkü. Tamamen en baştaydım. Namjoon'un yanına gelmemek için epey zorlamıştım kendimi ama en sonunda ciddi anlamda nefes alamadığımı hissettiğimde günlerce cebimde taşıdığım kartındaki adreste bulmuştum kendimi. Kalbim ağrıyordu. Bu ciddi anlamda hissedilebilir bir şeydi.
"Hadi, Jungkook. Konuşman için içki mi içmeliyiz yine?"
Konuşmaya başlarsam ağlarım diye korkuyordum aslında.
"En baştayım." dedim. Sesim öyle çok titremişti ki ağlasam daha az fark edilirdi muhtemelen.
"Ne konuda?"
"Ölmek üzereymişim gibi hissediyorum."
"Pekala." dedi oturduğu koltukta hafifçe öne eğilerek. "Bana en baştan anlat. Bak, ben sana ilaç falan yazmayacağım. Senden para bile almıyorum. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Asistanım bana bir saat derdini anlatsa bile para alırım." Toparlandı ve dikkatlice bana baktı. "Neyse, anlat. Ne eksik hayatında?"
"Ne bileyim? Bilmiyorum ki."
"Jungkook."
"Hyung, yemin ederim..." Duraksadım. Konuşamıyordum. Uzunca konuşsam ağlayacak gibiydim.
"Ağlamaktan korktuğun için konuşmuyorsun ama benim yanımda ağlaman umrumda değil haberin olsun. Burada ne insanlar ağlıyor."
Yutkundum. "Yalnızım." dedim ve devam ettim. "Hyung, çok yalnızım. En başa döndüm anlıyor musun? Kimsem yok. Ailem yok. Dolu bir evim yok. Yemeğim yok."
"Sarışının yok." Başımı eğdim. Gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim ve başımı olumsuz anlamda salladım. Yoktu. Jimin yoktu. Sarı yoktu. Beni tamamen bırakmış gibiydi. "Tamam, şimdiye kadar saydığın her şey birer bahaneydi. Gerçekten eksik olan şey Jimin öyle değil mi?"
"Onu çok özlüyorum." dedim. Dişlerim kamaşıyordu sanki. Ellerim uyuşuyordu. Artık biliyordum neden böyle hissettiğimi. "Sikeyim, tutunacak hiçbir şeyim yok."
"Küfür etme."
"Ne yapacağım? Delirmek üzereyim. Hiçbir şeyim yok. Jimin'im yok." İyice ağlamaya başlamıştım ve hala gözümdeki yaşları siliyordum kazağımın koluyla. "Hiç benim Jimin'im olmadı ki. Ona böyle demeye hakkım bile yok ne sanıyorum ben kendimi?"
"Jungkook, aşkını kabul ettin mi?" Başımı kaldırıp baktım yüzüne. Muhtemelen gözlerim ve burnum çoktan kızarmıştı. Ne zaman ağlasam öyle görünüyordum. "Bir şeylerin daha kolay olabilmesi için soruyorum."
Etmiştim. Onu aslında tam olarak beni ilk kez yalnız bıraktığı gün fark etmiştim.
"Evet."
"En azından bana kolaylık sağlıyorsun. Devam et, lütfen."
"Şuraya bak, o olmadığı için derdimi bir psikoloğa anlatıyorum delireceğim."
"Tamam beni de bir güzel aşağıladığına göre bu seansı bitirebiliriz."
"Hayır." dedim. "Hayır, hayır dinle lütfen."
"Anlat."
"Özür dilerim."
"Ben biraz alınganım. Anlat hadi."
"Aklımdan nasıl atacağım onu? Yalnız başıma yürürken, yemek yerken, uyurken her an aklımda. Ne yapacağım? Beni bu hale getirip defolup gitmesi hiç de adil değil tamam mı? Bana bir çare bul. Onu unutmam için bir şey ver bana. Hafızamı kaybetmek istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Middle Of Nowhere | Jikook
FanfictionJungkook, planladığı intiharını gerçekleştireceği gün Jimin'le tanışır.