Gözümü açtığımda epey yorgundum ama garip bir yorgunluktu bu. Birkaç günlük yorgunluk bu şişme yatağa alışık olmadığından tamamen kendini salmış gibiydi. Kendimi toparlayıp banyoya attıktan sonra elim refleks olarak musluğa gitmişti. Suyun aktığını görünce şaşırmıştım ama vakit kaybetmeden yüzümü yıkamıştım yine de. Mutfağa gittiğimde, gazı kontrol etmiş ve onun da çalıştığını görmüştüm. Her şey garipti. Hızlıca Jimin'in aldığı poşetleri karıştırıp bardak ramen aldım ve kaynattığım suyla hazırlayıp mideme indirdim. Pek fazla kıyafetim olmadığından benzer şeyleri giyip duruyordum. Temiz bir şeyler giyip dışarıya çıkmak için kapıyı açtığımda zile sıkıştırılmış bir kağıt gördüm. Kağıdı elime almış, kimin yazdığını bilerek okumuştum.
Faturalarını internetten ödedim. Karnını doyurmayı unutma. Kendine çok dikkat et. Bu akşam yanına geleceğim. Telefonun olmadığı için böyle haberleşmeye ne dersin? Görüşelim, Kookie. Bye. -_-
- Sarı
Gülümsediğimin farkında bile değildim. Böyle güldüğümü görseydi muhtemelen sevinçten havalara uçardı diye düşünmüştüm. Kağıdı katlayıp cebime koydum ve yürümeye başladım. Ne yaptığımı bilmiyordum aslında. Jimin'e söz verdiğim gibi iş aramak istiyordum ama bunu nasıl yapacağımı bile bilmiyordum. Ne diyecektim? 'Merhaba beni işe alır mısınız?' falan mı diyecektim? Üstelik bir vasfım da yoktu. Geçmişte sadece motorla yemek teslim etmiştim. Sadece bunu yapabiliyordum. Biraz yürüdüm. Olabildiğince oksijeni içime çekip biraz rahatlamaya çalıştım. Yine de kalbim çok hızlı atıyordu. Korkuyordum galiba. Yeniden bir şeyler için çabalamak beni korkutuyordu. Fazla yorulmuştum. Tek başıma çalıştığım dönemlerde fazlasıyla yorulmuştum ve şimdi yeniden bunu yaşamak gözümü fena korkutuyordu. Bir hamburgerciye girdiğimde, ciddi anlamda kalbimin duracağını sandım. Donup kalmıştım. Epey kalabalıktı. Herkes bir sipariş vermeye çalışıyor ya da siparişini almış yemeğini yiyordu. Beyaz gömlekli bir adam yanıma gelip konuştuğunda kendime gelmiştim.
"Merhaba, sipariş mi vereceksiniz?"
Adam bir kasiyer değildi. Muhtemelen buranın sahibiydi. Kıyafetinden bile anlaşılıyordu. Üstelik yaka kartı da yoktu.
"M-merhaba."
"Merhaba."
"B-ben..." Yutkunamıyordum bile. "Ben...şey..."
"İyi misiniz?"
"Ben..." Garip bir şekilde bir anda nefes alamamaya başlamıştım. Heyecanlıydım ama beni bu derece etkileyeceğini hiç de düşünmemiştim aslında. Hiçbir şey demeden kendimi dışarıya attığımda nefes almaya çalıştım.
Yutkundum. Kendimi toparlamaya çalıştım. Başa dönüyordum. Çalışmayı istemiyordum gerçekten. Geçmişe gidip, yeniden gerilemek istemiyordum. Yeni bir hayat için mücadele vermek istemiyordum."Aptal." dedim kendi kendime. "Aptal, aptal Jungkook. Aptal, aptal, aptal!"
Hızlı hızlı yürüyordum. Nereye gittiğimi bile bilmiyordum. "Daha konuşamıyorsun bile. Daha iki cümleyi bir araya getiremiyorsun bile. Ne boku becerdin ki şimdiye kadar?"
Dönüp dolaşıp aynı yere gelmiştim. Bir an başaracağımı sanmam bile acınası bir durumdu benim için. O an, Jimin'in yanımda olmasını cok istemiştim. Gerçekten burada olmalı, gülümsemeliydi ve ben biraz da olsa bu dünyadaki tüm kötülükleri unutmalıydım. Bana böyle bir etki yarattığını bunları düşünürken fark etmiştim. Benim aksime pozitif ve her zaman gülüyordu. Öyle aksiydim ki günlerce beni güldürmeye çalışmış, başarınca şaşırmıştı. Buna rağmen yanımda oluyordu. Daha önce kimsenin yapamadığı bir şeyi yapıp yanımda oluyordu. Üstelik beni olabilecek en kötü halde görmüştü. Ona belki de büyük bir travma yaratmıştım. Kendi halimde yürürken birine çarpınca - ya da o bana çarpınca - kendimi zorla toparlayıp yüzüne baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Middle Of Nowhere | Jikook
FanfictionJungkook, planladığı intiharını gerçekleştireceği gün Jimin'le tanışır.