Kaza

1.4K 140 112
                                    

Patates kızartmasını hiçbir şey düşünmeyerek mideme indireli tahminen iki saat olmuştu. Muhtemelen gecenin bir yarısıydı ama ben uyanıp duruyordum. Yerde yatmak her geçen gün daha fazla acı veriyordu bana. Bununla baş etmek için ne yapmam gerekiyor bilmiyordum. Yorgunluğum fiziksel yorgunluğa da dönüştüğü için her şey daha da zorlaşıyordu. Yerden kalktım ve evin içinde dolaşmaya başladım. Boştu. Her yer boştu. Her şeyi satmıştım olanlardan sonra. Sadece kendi yatağımı bırakmış, öleceğimi sandığımdan onu da birine vermiştim sonra. Tamamen aptallıktı. Yaptığım şey baştan sona aptallıktı. Yukarıya çıkıp eskiden kendi odam olan odaya girdim. Burayı, her şeye rağmen burada gülebilmeyi özlüyordum. Ailem hayattayken de pek mutlu bir insan değildim ama en azından gülüyordum işte. Birkaç hobimi gerçekleştiriyor, bir şeylerin keyfini çıkarıyordum. Tam da Jimin'in dediği gibiydi hayatım. Bu yüzden, intiharı hep aklımın bir köşesinde tutsam da ona hiç yaklaşmamıştım tam anlamıyla. Bunun yerine sevdiğim şeyleri yapıyor, kendimi o düşünceden döndürüyordum. Şimdi belki de tek olduğumdan, bunu yapamamıştım. Yapamıyordum. Bir hobim bile yoktu artık.

O sırada, odamın köşesinde duran boyalara baktım. Yavaşça yaklaşıp elime almış, incelemiştim. Bunları atmama sebebim neydi bilmiyordum ama bırakmıştım ve daha yeni fark ediyordum. Güzel bir resim çizebilirdim aslında ama baktığımda bir kağıt bile yoktu çizmek için. Aşağıya indim tekrar. Salona gelmiştim. Ayakta beş dakika kadar bekledim. Tam bir aptal gibiydim. Bomboş bir duvar vardı önümde. Bu duvarlar beni üç yıldır boğup duruyordu. Belki onları biraz renklendirirsem, daha az acı verebilirdi.

Henüz kesilmeyen sulardan bir bardak su aldım ve elimdeki fırçayı batırdım. Boyaları açmış, ana renklerden bir kağıdın üzerine bolca alıp renkleri karıştırmak için bir alan yaratmıştım. Paletim yoktu çünkü, o kadar da bırakmamıştım.

Boyamaya başladıktan sonrası su gibi akmıştı.

İlk defa bir telefonum olsun istemiştim. Sarışını aramak, ona 'Sence bu nasıl bir adım?' diye sormak istiyordum ama bunu telefonum olsa bile yapmayacağımı biliyordum. Üç yıldır kimseyle konuşmadığımdan, onun bana olan tavırları garip hissettiriyordu. İyiydi, gerçek olamayacak kadar iyiydi.

Eğer normal bir yaşantım olsaydı onunla nasıl olurduk diye düşünmeden edemiyordum. Şimdi gösteremediğim gülüşümü gösterir, patlayana kadar yemek yer ve gezerdik. Muhtemelen bundan çok da keyif alırdık.

Düşünürken, bir yandan da duvara mor bir bisiklet çiziyordum. Gördüğüm en güzel mor rengin tonunu tutturmak imkansızdı ama denemiştim. Fena gitmiyordu. Saat kaça kadar çizdiğimi, orada ne kadar kaldığımı bilmiyordum ama sabaha karşı uyuyakalmıştım.

🚲

Uyanır uyanmaz biraz hava almak için kendimi dışarıya attığımda, açık havanın bana iyi geldiğini fark etmiştim. Bana iyi gelen şeylerin farkına varabiliyor olmak vaktimi biraz daha geçirmeme sebep oluyordu. Dün gece resim çizmiş, şimdi de hava almak için dışarıya çıkmıştım. Bunu sanki zorunda olduğum için değil, keyfim öyle istediği için yapıyor gibiydim. Karnım hiç aç değilmiş gibi, birkaç gün önce kendimi öldürmeye çalışmamışım gibi yürüyordum. Keyfini çıkarmaya çalışıyor, buna alışmaya çalışıyordum.

Bir an hayal gördüğümü sansam da Jimin bankta oturmuş kitap okuyordu. Burası çocukların oynadığı bir parktı. Onca sese rağmen kitabına oldukça ilgili görünüyordu. Yanına yaklaşmak istedim. Yolumu değiştirmek istemiyordum. Bir hareketlilik görünce başını kaldırıp bana baktı. Anında gülümsemiş, kitabın ayracını arasına koyup kapatmıştı.

"Seni bekliyordum." dedi hala gülerken. Ellerimi montumun cebine atıp biraz daha yaklaştım ona.

"Beni mi?"

Middle Of Nowhere | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin