Pişmanlık

708 61 76
                                    

"Jungkook!"

Boğuk ses.

Jimin'in sesi çok boğuk geliyordu suyun altında olduğum için. Gittikçe daha çok kapanıyordu gözlerim. Bilincim de öyle. Jimin'le beraber başka bir ses daha duymuştum. Namjoon'du muhtemelen. Tam algılayamıyordum.

İkisi daha güçlü olmuştu. Beni kolayca çektiler yukarı. Sesli bir nefes aldım. Derin nefesler alıp veriyor, boşluğa bakıyordum. "Hyung," dedi Jimin. "Uyanık. Bayılmamış, şükürler olsun."

"Çıkar, yardım et çıkaralım onu."

Beni tutup çekmişlerdi. Jimin hızla bir havluyu üzerime sardı.

"İyi misin? Sevgilim, bak bana iyi misin?"

Biraz öksürdüm. Boş bakıyordum Jimin'e.

"İyiyim, Jimin."

"Jungkook." Bu sefer bakan Namjoon'du. "Hastaneye gidelim mi? İster misin?"

Güldüm. Koca bir kahkaha patlatmıştım. Benim güldüğüm kadar Jimin'in ağlaması şiddetlenmişti.

"Hyung." dedim gülerken. "Hastanelerden çıkamıyoruz ki." Gülmekten karnım ağrıyordu. "Hastane..." dedim tekrar. Nefesim kesiliyordu. "Hastaneden hiç çıkmıyoruz ki biz." Gülüşlerim ağlamaya dönüşüyordu ve fark etmemiştim bile bunu. Birden ağlamaya başlamıştım. Nefes alamıyordum. Bir türlü nefes alamıyordum. Elim göğsüme gitti. Tırnaklarım derime geçmişti. Öyle çok sıkmıştım ki yine kendimi, suyun içinde durmam hiçbir şey değiştirmemişti.

"Sevgilim." Jimin'in sesindeki korku kulaklarımı esir almış gibiydi. "Jungkook, nefes alabiliyor musun?"

Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Ben geliyorum hemen." dedi Namjoon. "Hemen geleceğim."

"Onu sakinleştiririm."

"Tamam, ben geliyorum. Bekleyin tamam mı?"

O gittikten sonra Jimin yeniden bana döndü. Yavaşça yatağa götürmüş, üzerimdeki havluyla oturtmuştu beni. Üzerime bir iç çamaşırı giydirdi. Bir eşofman giydirdi ve üstümü öylece bıraktı. Yere çökmüştü. Gözleri morarmıştı iyice. Dudakları tatlı pembe değil, renksiz gibiydi.

"Canım benim." dedi saçlarımı okşayarak. "Her şey yolunda."

Göğsüm inip kalkıyordu. Jimin ellerimi sıkıca tutuyordu tenime geçirmemem için. Onu teni zarar görüyordu ama. Avuç içlerinde izler bırakıyordum.

"Ne diyorduk?" Yüzüme baktı. Muhtemelen avuçlarının arasına almak istiyordu ama ellerimi tutmakla meşguldü ikisi de. "Sevgilim, ne diyorduk? İyisin. Nefes alabiliyorsun. Kendini nefes almak için zorlama."

Alnımı öptü. "İyi olacaksın." dedi. "Bir şey yok."

Dakikalarca böyle kalmıştık.

Min Yoongi ailemi öldürmüştü.

"Bebeğim." dedi. Elimi yavaşça bırakmış, saçlarıma dokunmuştu. "İyisin değil mi? Nefes alabiliyorsun şimdi değil mi?"

"Uykum çok geldi."

"Uyuruz sevgilim. Namjoon hyung geldikten sonra uyuruz."

"Ben...erken uyumam gerek. Sabah erken kalkacağım. Çok, çok geç oldu ama saat."

Duvardaki saate baktım. Üç olmak üzereydi artık.

"Erken kalkmana gerek yok. Tamam mı? Uyuyacaksan uyu ama erken kalkmanı gerektirecek bir durum yok."

Middle Of Nowhere | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin