Kurabiye

2K 161 171
                                    

Not: Eğer intihar, kendine zarar verme gibi olaylar sizi tetikliyorsa bu hikayeyi okumanızı önermem. Her insan farklı tepkiler verebilir. Ben aklımdakileri yazıya dökerken rahatlıyorsam bir başkası okuduğunda kendini kötü hissedebilir. Bu yüzden etkilenecek olanlara okumalarını önermiyorum.

🚲

Gözlerimi uzun zamandır hissetmediğim bir hisle, huzurla açtım. Son günüm olduğunu bilmek tamamen içimi kıpır kıpır ediyordu. Her ne kadar yüzüme yansımasa da içim kıpır kıpırdı. Yataktan kalktım, küçük defterimi çıkarıp bir çizik daha attım. Yaptığım tüm hesaplara göre sonunda her şeyin biteceği tarih gelmişti. Çok önceden hazırladığım kıyafetlerimi çantamdan çıkarıp giydim. Pek bir şey değildi, sadece seviyordum. Siyaha yakın ama gri olan tişört üzerine ondan biraz daha koyu mavi bir kareli gömlek. Bugün için aylardır çantamda tutuyordum onları. Ölüme güzel gitme fikri biraz tuhaftı. Muhtemelen beni bulduklarında üzerimde aylardır giydiğim iğrenç kıyafetler olsun istememiştim. Son olarak, siyah şişme montumu da giydim. Kasım ayı soğuktu.

Dışarıya çıktım ve kalan son paramla iyi bir kahvaltı ettim. Tamamen bitmişti cebimdeki para. Eve geri dönüp daha önce anlaştığım birine yatağımı vermiştim. Onlar gelip yatağımı çıkarırken, evdeki son eşyanın da çıkmasını izledim. Garip bir histi, bunu pek de sevmemiştim. Eskiden posterlerle dolu olan odamın, son üç yıldır da bomboş olan salonumuzun bir parçasıydı yatağım. Karşımdaki kadın bin kere teşekkür etmiş, eğilip durmuştu karşımda. Pek tepki veremiyor, onu rahatlatmak için omzuna bile dokunamıyordum. Sadece başımı sallamış, önemsiz olduğunu söylemiştim. Onlar gittikten sonra kapıyı kilitledim ve anahtarı kapının önüne bıraktım. Ben artık buralarda olmadığımda, bir kişinin bile almak istemediği evimize herhangi birinin ihtiyacı olur ve açıp girer diye bırakmıştım anahtarı oraya.

Ve son eşyam. Bisikletime baktım. Bir süre gezindim onunla. Şimdiye kadar beni hayatta tutan şeylerden birisi bu bisikletti. İki yıl boyunca beni tedavi etmiş, üçüncü yılın sonlarına kadar yaşatmıştı beni. Bu yüzden ona minnetardım.

Bisikletimle çok şey yaşamıştım. Bununla babam bisiklet sürmeyi öğretmiş, okuldaki yaşadığım her sorunda kendimi rahatlamak için bisiklet sürmüştüm. Ailem yokken de beni iyileştirmeye çalıştırmıştı ama pek de başarılı olamamıştı. Ona kızmıyordum, beni hiçbir şey iyileştirmiyordu ki o iyileştirsindi.

Sonunda geri döndüğümde çocuğu gördüm. Yanıma koşarak gelmişti.

"Veriyor musun, Hyung?"

Başımı salladım. "Vereceğim."

"Yaşasın!"

"Dinle, ona iyi bakmak zorundasın. Eğer bir yerinde çizik görürsem-"

"Gittiğin yerden gelir ve geri alırsın." diyerek tamamladı beni.

"Evet."

"Buna bir daha ihtiyacın olmayacak mı, Hyung?"

"Benim gideceğim yerde çok bisiklet var."

"Cidden mi?"

Öyle inanılmaz dinsiz birisi değildim. Kendimi öldürüp, boşlukta ya da karanlıkta sonsuza kadar sürüklenip gideceğimi düşünmüyordum. Biliyordum, bir Tanrı vardı ve öldüğümde oralarda bir yerlerde başka bir şeyler olacaktı. Sadece yaşarken inanmak pek de işime gelmemişti ama düşüncem her zaman buydu. Hatta eskiden kendimi öldürmeme sebeplerimden biri de buydu. Ölümden sonra ne bok olacağını tam anlamıyla bilmemek korkutuyordu beni ama artık çok bir korkum yoktu. Ailemle birlikte tüm korku da gitmişti.

Middle Of Nowhere | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin