Şafak.
Parmaklarımın arasına sıkıştırdığım sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirip sol elimde ki anahtarla kapıyı açtığımda Eris'in içeriye nasıl girdiğini sorgulamak bile istemiyordum.
Yine Balez'i ekmiş gibi hissediyordum. İkinci defa. İkisinin sebebi ise aynı kişi. Üçüncü olmadan gebermesi lazımdı.
İçeri adımımı atmamla sigara dudaklarımın arasından alındı. Eris'e boş bakışlar attığımda dudağının bir köşesi kıvrılarak, derin bir nefes çekti.
"Ah yine aynı tat. Bir şeyi sevince asla bırakamıyorsun değil mi?" Dumanı yüzüme üflerken dedikleriyle sinirlenmemeye çalışıp gözlerimi yumdum.
"Teknik olarak öpüşmüş sayıldık şuan. Sanırım Balez'e ilk olmadığını söylemelisin."
"Atalay ne yapmış?" Dedim sakince yeşil gözlerine odaklanarak. Aradan yıllar geçmesine rağmen değişmemişti. Sert çehresi hâlâ yerli yerindeydi. Yüzünün aksine karakteri oldukça eğlenceliydi aslında. Sadece ben eğlenmeyi bilmiyordum.
Koridorda ilerleyip salona girdiğimizde "Otursana. Rahat ol." Diyerek kanepeyi göstermesiyle ister istemez göz devirerek onun gösterdiği yere değil,tekli koltuğa oturdum. Bu hareketime gülüp kendisi de oturduğunda önünde ki çaydan bir kaç yudum aldı.
"İçer misin?" Kokusunda anladığım kadarıyla siyah çay değildi. "Kekik çayı." Bardağı kaldırıp bana uzatmasıyla arkama yaslanıp biraz daha yerleştim oturduğum yere.
"Ölmemi istiyorsan neden olmasın?" Dedim keyifsizce gülerek. Kekike alerjim olduğunu biliyordu aptal herif. Yüzünde ki sırıtışa bakılacak olursa bilerek yapıyordu.
Ama hayır. Ona istediğini vermeyecek,sinirlenmeyecektim.
"Bundan üç sene önce aynı şey yaşansa bardağı alır kafamda parçalardın. Öfkeni kontrol etmeyi öğrenmişsin. Güzel haber."
"Ve ne olduğunu hemen söylemezsen ne yazık ki sadece elindekini değil,evde ki bütün bardakları kafanda kıracağım."
"Uzun cümlelere giriş yapıldığına göre Balez sana iyi gelmiş." Sinirle çenemi sıkıp,dilimi ağzımın içinde dolandırarak homurdandım. Küfür etmiş de olabilirim.
"Bir daha Balez dersen siktir olup gidersin. Hemde girdiğin yerden." Rahatça çayından yudumlayarak bende hiçbir etki etmeyen ama onun etki ettiğine inandığı şeyi yaptı. Gözlerini kısarak göz kırptı. Yüzümü buruşturup hâlâ etkilenmedığimi göstermek için kusmak istiyormuş gibi bir ifade takındım. Bu bile midemi bulandırmaya yettiğinde derince soludum. Hassas bir mideye sahip olmak berbat bir şeydi.
"O pencereden girmek oldukça zordu. Aynı şeyleri yaşamak istemiyorum." Kendini acındırmaya mı çalışıyordu? Yoksa bana mı öyle geliyordu? Ayrıca evime pencereden girdiği için ona acımak gibi bir niyetim yoktu.
"Daha ne kadar uzatacaksın?" Dedim sıkıldığımı açıkça belli ederek. Küçükken iyi anlaşsak da büyüdükçe daha çekilmez olduğu kabul edilebilir bir gerçekti.
"Eski iş adamı Atalay Noyaner,Kerim Kaya,evet benim babam olan, yollarını ayırdı." Haber sunucusu gibi kurduğu cümle ile şaşırmamıştım. Beklediğim bir şeydi.
"Eğer beni bunun için çağırdıysan seni gerçekten sikerim Eris." Dedim ciddiyetle.
"Yani erkeklere ilgim olsaydı olabilirdi. Şansımı kızlardan yana kullanıyorum." Boş bakışlar atıp cevap vermediğimde bir süre sessizlik olsa da beynimi sikmeye kararlıymış gibi tekrar konuşmaya başladı.
"Sana babamın yerini söylemek istiyorum ama bilirsin ya. İşler hâlâ onun elinde ve benim anneme yardımcı olmam lazım. Yani yaşamına devam etmesi için. Bunun için ise para lazım... Ve paranın kaynağı da babam olduğuna göre şirketi benim üstüme yapmadan onu polise vermene izin veremem." Ciddi olup olmadığını tartarak yüzünü inceledim.
Ben anneme yardımcı olamamıştım ama. Hayatına devam edebilmesi için.
Öne doğru eğilerek dirseklerini dizlerine yasladı ve sıkıntılı duran ifadesi ile yerde ki halıya bakarak devam etti.
"Şafak ne düşündüğünü tahmin edebiliyorum fakat babamın cezasını bana ve anneme kesemezsin. Üstelik annemin durumu ağırlaşmaya başladı. Ölmesini istemiyorum" Suzan teyze ben kendimi bildim bileli kanserle mücadele ediyordu. Bir ara geçmişti ama Eris'in dediklerine bakılacak olursa tekrar başlamış olabilirdi. Tedavisine özel hastane de devam ediliyordu. Kesinlikle paraya ihtiyaçları vardı.
"Hem polisler o dosyayı kapatalı çok oldu." Kafamı sağa sola saklayıp ofladım.
"Kanıt yoktu. Baban her şeyi anlatırsa belki-"
"Babam anlatsa bile annen ve kardeşin geri dönmeyecek Şafak. Böyle yaparak anneni öldürdüğün gibi benim annemi de öldürüyorsun." Lafımı kesmişti.
Üstelik annemi ben öldürmemiştim.
"Benim annemi, senin baban öldürdü." Dedim içten içe şaşırdığım sakinliğimle.
"Peki ya Su? Onun için de aynı şeyi söyleyebilecek misin?" Ellerimde olan gözlerim dedikleriyle anında yüzüne döndüğünde "Bilmediğin konular hakkında yorum yapma." Dedim sertçe.
"Ve evet polisler oruspu çocuğu babanı hapise tıktığında annem ve Güneş geri gelmeyecek ama en azından diğer kadınlar kurtulabilecek." Anlam veremiyordu. Bunun farkındaydım. Lüks yaşantısı bunları kavramasına izin vermiyordu.
"Baban ve baban gibileri yüzünden insanlar, özellikle de kadınlar gece tek başına yürüyemez oldu. Sürekli arkana bakarak diken üstünde yürümenin ne demek olduğunu anlayamazsın Eris. Senin yanında korumaların var. Muhtemelen şuan apartmanın arkasında pahalı bir arabanın etrafında dizilmiş seni bekliyorlar."
"Bunun bir sebep olduğunu düşün-"
"Sebep!" Dedim artık sakin olamayarak. "Sebep amına koyayım sebep. Ulan senin baban benim annemi öldürdü! Sen hâlâ karşıma geçmiş onu savunuyorsun! Sebep ya sebep! Ne yaptı annem? Kadının evinden,odasından çıktığı mı vardı sanki? Ne yapmış olabilir annem, babana? Ya Allah aşkına bana mantıklı bir açıklama yap!"
"Senin baban,annemle yatmış. Babam da intikam almak istemiş."
Bölüm sonu.
Saldım bombayı. Ay olaylar açığa çıkmaya başladı sanki? Ne dersiniz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim İçin Söyler Misin?(Düzenleniyor)
Ficção AdolescenteSiz: Belki de tilkiler sevgiye açtır Şafak Siz: Onlara sevgi vermeyi denedin mi?