1.4

1.1K 60 19
                                    

Kıbrıs'ın denizi gören yollarından birinde, kulağımda kulaklığımla hiç de aceleci olmayan adımlarla yürüyordum.
Gökyüzü bulutsuzdu ve güneş cildimi ısıtıyordu. Güneşin beni ısıttığını fark ediyordum yeni yeni. Kaldırım taşlarının arasından çıkan çiçeklerde bir telaş vardı sanki güneşi görmek için. O kadar güçsüzlerdi ki bu güzel havada çıkan en küçük esintide boyunları bükülüyordu.

Ölmek için ne güzel bir gün.

Kulağımda çalan şarkıya gülümseyerek eşlik etmeye başladım.
İlk kez bu denli kendim olduğum bir gündeydim. Kimseye hesap vermeden, kimseye nereye gittiğimi, ne yaptığımı söylemeden, nasıl hissettiğimi açıklamadan, yalan söylemeden bir gün geçiriyordum.

Sessize aldığım telefonum elimde titrerken kendi kendime göz devirip şarkıyı mırıldanmaya devam ettim.

"Dolaşalım kumsallarda
Çılgın kalabalık artık uzaklarda"

Telefon elimde bir kez daha titreyince kendimi yol kenarındaki boş banklardan birine bırakıp ekrana düşen bildirime baktım.

Naz: BADEEEE
Naz: Nasılsıııınnnnn??

Gözlerimi ekrandan ayırıp dizime konmuş kara sineği izlemeye başladım. Ayaklarını birbirine sürtüp duruyordu. Neden olduğunu hiç merak etmemiştim. Her gördüğüm sinek böyle yapıyordu, her saniye durmadan, birisi onu rahatsız etmediği sürece sürekli böyleydi.
İşte buydu, bu sinek ayaklarını birbirine sürtmeye devam ettiği sürece iyi olduğumu söylemeye devam edecektim. Son olması dileğiyle bu yalanı sürdürecektim şimdi.

Siz: İyiyiimm
Siz: Sen nasılsınn??

Derin bir nefes alıp şarkının artık son sözlerini mırıldandım kendi kendime.

"Haydi kalk gidelim bu şehirden
Gün doğarken ya da güneş batarken"

Deniz bu banktan çok güzel görünüyordu.
Hava o kadar berraktı ki sanki ufuk noktasında denizle birleşip bir bütün oluşturuyordu.
Oysa imkansızdı değil mi, denizle gökyüzünün birleşmesi? İkisi de aynı mavi tonlarındaydı fakat bir bütün olmalarına yetmiyordu.

Son nefesler son yalan.

Derin bir nefes alıp banktan kalktım ve yürümeye devam ettim. Başka bir şarkı başlamıştı çoktan.

"Sabret bu duvarları bir gün yine yıkacağız elbet.
Ben senden vazgeçmem
Işıkları söndürseler bile korkuma yenilmem
Ellerim kollarım tutmasın isterse
Ben sensiz pes etmem."

Etmiştim, o olmadan pes etmiştim. Ve şimdi ayağa kalkamıyordum. Son kez pes edecektim bugün. Onun haberi bile olmayacaktı. Olsun, alışmıştım artık.

Başımı biraz çevirip yol kenarına baktım. İnsanlar sevdikleriyle oturmuş sanki yarın yokmuşçasına gülüyordu. Ayrılanlar vardı, uzağa gideceklerdi belli ki. Birbirlerine sarılıp ağlıyorlar ancak bir yandan da gülümsemeye çalışıyorlardı.
Onların bu halleri yüzümde küçük bir tebessüme neden olurken başımı önüme eğip kendimi kulağımdaki şarkıya bıraktım.

* * *

Otele geri dönmüştüm. Yorgun adımlarım beni asansöre taşıdığında kapının önünde durup başımı yukarı kaldırdım.
Derin bir nefes alıp başımı iki yana salladım ve bu sefer adımlarımı merdivenlere yönlendirdim.

Merdivenleri yavaş yavaş çıktığımda kaldığım kata ulaşmıştım. Yorgun bakan kısık gözlerimi açık tutmak için büyük bir çaba sarf ediyordum.
Odanın kapısını açıp kendimi içeri attım ve kapıyı da ardımdan kapattıktan sonra kendimi yumuşak yatağa bıraktım.

yeis, tayyip talha sanuçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin