2.8

578 37 11
                                    

Soyunma odasından tek bir söz söylemeden çıkmaya yeltendiğimde beni durduran Cenk'in sesi olmuştu.
"Talha!"
Adımlarımı kapının önünde durdurup arkamı dönüp ona baktım.

"Efendim ağabey?"
Cenk sırt çantasını eline alıp yanıma ilerlerken kapıyı gösterdi.
"Beraber gidelim mi, konuşuruz hem?"
Başımı 'olur' dercesine sallayıp kapıyı açtım ve dışarı çıktım.
Koridorda birkaç adım attığımda Cenk yanımda belirmişti.
Sessiz bir şekilde koridorda yürürken adımlarımı otoparka yönlendirdim.

"Talha, iyi misin kardeşim?"

Başımı aşağı yukarı sallarken "İyiyim abi," dedim.

Otoparka girdiğimizde bir süre duraksayıp arabanın nerede olduğunu hatırlamaya çalıştığımda Cenk kolumdan tutup beni çıkışa yönlendirdi.
"Yürüyelim," dedikten sonra onu takip etmeye başladığımda "Talha," dedi sanki bir şey söylemek istiyormuşçasına.

"Efendim?"

İç çekip biraz duraksadıktan sonra konuşmaya başladı.
"Biliyorum herkes aynı şeyi söylüyor ama dünyanın sonu değil be oğlum."

Cevap vermeyip omuz silkerken çoktan otoparktan çıkmıştık.
Kısık bir sesle "Biliyorum," diyebildim.

"Ya zaten siz barışmayacak gibi değilsiniz ki. Sadece ona biraz zaman ver, emin ol doğru olanı seçecektir."

Nereye gittiğimizi bilmeden, yol nereye götürürse oraya yürüdük bir süre.
Bir süre konuşmadan yürüdük. Arabaların ve insanların daha az geçtiği bir caddeye girdiğimizde dudaklarım birkaç kez aralanıp kapandı.

"Doğru kararı vermesi neden bu kadar uzun sürdü?"

Cenk şaşkın bir nefes bıraktığında derin bir iç çekiş duydum. Birkaç saniyeliğine sessizleştiğinde cevabı bilmediğini düşünmeye başlamıştım.

"Dedim ya, vakit tanımalısın, sabret. Daha birkaç gün önce tartıştınız ve sen çıkıp birden evlilik teklif ediyorsun. Sen olsan ne düşünürdün?"

Kendimle dalga geçercesine gülüp "Düşünmezdim," dedim. Yüzümde hüzünlü bir tebessümün izi kaldı.
"Ben onun elini düşünmeden tutardım."

"Bu seni sevmediği anlamına gelmez ki. Belki henüz evliliğe hazır hissetmiyordur kendini, olamaz mı? Hem daha çok gençsiniz, uzun yıllar var önünüzde. Sevmek için onca zamanınız var."

Kaşlarım hafifçe çatılırken yüzü gözümün önünde belirir gibi olmuştu.
Hiç çıkmıyordu aklımdan. Her an ne yaptığını, nasıl hissettiğini düşünüp duruyordum ve bu artık dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı.

"Ya dönmezse?"

Cenk'in adımları yavaşlarken kaşlarım daha da çatıldı sanki.
"O zaman sen de önüne bakarsın Talha. Her şeyden ümidini kesmek için çok genç değil misin?"

Bir sokak çalgıcısının birkaç adım ötesinde durduğumuzda gözlerimi etrafta gezdirdim.
Pek kimse yoktu çevrede. Birkaç kişi kaldırımda gitarıyla oturmuş adamın çevresinde durmuş onu dinliyordu.
Caddeden geçip gidenlerdeyse aceleci adımlar vardı.

"Talha."
Bade'nin ince çıkan sesini duyduğumda bir an donup kaldığımı hissettim.
Sanki kulaklarım beni yanıltıyormuş gibiydi.
Zihnimin bir oyunu muydu sesi?
Gözlerimi sesin geldiği yöne çevirdiğimde karşımda onu gördüm ve gözlerimin istemsizce büyüdüğünü hissettim.

"Bade," diyebildim duygu karmaşasıyla dolu bir sesle.
Cenk'in eli omzuma gidip birkaç kez vurduğunda "Ben gidiyorum," diyerek geldiğimiz yolu dönmeye başladı.
Bu sırada gitar sesi kısa bir süreliğine kesilmişti. Bununla beraber etraftaki birkaç kişi de dağılmıştı ve tanıdık yeni bir melodi başlamıştı çalmaya.

Tesadüftü belki de burada tekrar karşılaşmamız. Tesadüfler bazen insanın yüzünü gülümsetebilirmiş.
Belki de kaderin cilvesiydi göz göze gelmemiz.

"Neden Bade, neden bu denli kafamı karıştırıyorsun? Neden nefret edemiyorum, kopamıyorum senden? Neden sürekli beni sevmediğini düşündürtüyorsun?" diye mırıldandım usulca.

Derin bir nefes alıp gözlerimin içine baktı. Sanki daha fazla kaçmak istemiyordu, yorulmuştu bu enkaza dönmüş savaş alanında oradan oraya koşturmaktan.

"Çünkü senin, beni sevebilme ihtimalin yoktu. Yoktu öyle bir ihtimal Talha. Sen beni sevemeyecek kadar güzeldin hayatımda.
Senin yemyeşil gözlerin vardı mesela, benimse sıradan kahverengi gözlerim. Gözlerinin içi parlıyordu senin. Sen hayatını yaşıyordun, anlıyor musun? Bense geleceğiyle kafayı bozmuş, dersten kafasını kaldırmayan, her gece uyumadan sınavları geçmek için deli gibi test çözen, uykusuzluktan iki kelimeyi bir araya getiremeyen sıradan bir insandım işte. Aynaya bakarak geçiriyordum ben saatlerimi. Senin böyle bir şer ihtiyacın yoktu çünkü her halükarda mükemmeldin. Senin saçların çok güzeldi mesela, benim saçlarımsa her gün farklı bir şekil alıp beni çileden çıkartıyor, yıllardır ne renk olduğunu bile anlamadığım bir şeydi. Farklıydık biz, anlamıyor musun? Güzeldin oğlum sen, tamam mı? Çok güzeldin. Başkaları bizi görse 'bu ikisi ne alaka ya' diyeceği türdendin sen. Çirkindim ben de, biliyorum. Sen de biliyorsun, inkar etme. Sen benim yanımda fazla uzaylıydın bi' kere. Beni o çirkinliğimle sevebilecek olma ihtimalin yoktu. Kabul edemedim, anlıyor musun?"

Kaldırımda oturan adamın çaldığı şarkıya istemsizce gülümsemeye başladım.
Kader oyunları seviyordu işte.
Benim bir şey söylememe gerek yoktu sanırım.
Ellerine uzandı benim ellerim. Sanki avuçlarımdan kayıp gidecekmişçesine sıkıca tuttum ve gözlerine bakarak hafifçe mırıldandım şarkıyı.

"Son bir gece daha çirkin olalım
Aynalara değil, birbirimize bakalım
Bir hayattı tutunamadık
Gel ona bir son yazalım

Biz güzel olamadık, dikiş tutturamadık
Birbirimizden başka bir siper bulamadık."

Bade'nin gözleri yaşlarla dolarken yüzünde gülümseme vardı bu sefer.

"İstemiyorsun, biliyorum ama sen beni itsen de ömrümün yettiğince o teklifi kabul etmeni bekleyeceğim Bade. Ne kadar uzun sürerse sürsün, söz veriyorum, bekleyeceğim Bade'm."

Hafifçe omuz silkti üzgün bir halde.
"Bilmiyorum Talha. Bana katlanabilir misin, bilmiyorum. Ama düşünüyorum. Seninle geçen bir hayatın nasıl olacağını düşünüyorum. Seni beklettiğim her saniye kendimden nefret ediyorum, özür dilerim."

Sürekli özür diliyordu. Onu sevdiğimi söylüyordum, özür diliyordu. Bekleyeceğim diyordum, özür diliyordu. Kırılmıştı bir şeylere, kimse özür dilememişti ondan. Korkuyordu kendisinin yaşadığını başkalarına da yaşatmaya.

Ellerine daha sıkı tutunurken "Önemli değil Bade, inan sen yanımdayken hiçbir şeyin önemi yok. Sadece ben artık seni daha fazla bırakmak istemiyorum," diyebildim.

Hiçbir şey söylemeden gözlerime baktı bir süre.
Ardından kolları belime dolanırken bende omzundan tutup göğsüme yasladım onu.

"Ahtapotlar gibi son defa dolanalım birbirimize
Ellerimde ellerin, elele..."

"Evet, Talha."

ben aglicam

yeis, tayyip talha sanuçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin