Yarım Kalmışlıklar

47 5 2
                                    

Işık şehrini kapatmamın üzerinden günler geçti Kampta herkes çok daha huzurluydu.
Henüz insanlara dünyanın yaklaşan sonundan bahsetmemiştik.

"Atlar hazır." dedi Bellamy, Luna ile benim yanıma gelerek.
Floukru'ya yeniden dönmek için hazırlıklarımızı yapmış, atları bekliyorduk.
Uzun zaman sonra Isabelle ve Theo'yu göreceğim, evim gibi hissettiren o platforma döneceğim için çok heyecanlıydım.

Luna Bellamy'nin omzunu okşayarak teşekkür etti ve ata binmem için bana yardımcı oldu.
"Yakında yine görüşür müyüz?" diye sordu Bellamy Luna arkama bindiği sırada.
"Ne kadar kalırız bilmiyoruz." diye yanıtladı Luna onu.
"Görüşürüz Bell." dedim gülümseyerek ve atımızı sürmeye başladım.

Yolculuk çok uzun sürmedi kıyıya yaklaştığımızda platformdan yükselen dumanı gördük.
"Bu normal mi?" diye sordum telaşla.
"Hızlı sür!" diye yanıtladı beni Luna.

Atı koşturmaya başladım, kıyıya vardığımızda kumların kanla boyandığını gördük.
Luna küçük tekneyi hızlıca çözerek beni bindirdi.
Platforma vardığımızda yerlerde yatan cansız bedenlerle karşılaştık.
Luna dona kaldı tekneden inemedi.
Platforma çıkıp kolundan tutarak onu da çıkardım.
Luna can çekişen bir kadının yanına, yere çöktü.

Kalbim hızla atıyordu Isa ve Theo'yu arayan gözlerim kanlar içinde kalmış, Mathew'ı göğüsüne bastıran Theo'yu yakaladığında koşarak yanına gittim.
"Tanrıya şükür iyisin!"
Başını avuçlarımın içine alarak defalarca alnından öptüm.
"Isa- O nerde?" diye sordum titreyen sesimle.
Theo bir şey diyemeden bana bakakaldı.
"Hayır- Hayır o nerde Theo!"
Tüm vücudum titriyor, göz yaşlarım ardı ardına akıyordu.
"Mathew'ı saklamak için bir anlığına gittim ve-."

Theo daha fazla konuşamadı ve gözlerini arkamda duran, konuşmalarımızı duymuş olan Luna'ya dikti.
Ona doğru döndüm, Luna olduğu yerde çöktü.
Theo, Luna'nın yanına gitmek için kalkmaya çalıştı ancak kucağında ağlayan Mathew yüzünden yerden kalkamadı.

Mathew'ı kucağıma aldıktan sonra Theo'ya döndüm.
Yaşlı gözlerle bir bana bir Luna'ya bakıyordu.
Luna gözünü yere dikmiş derin, nefesler alırken
Theo ona sıkıca sarılarak ağlamaya başladı.
Luna ise ağlayamıyordu.

Mathew'ın yüzüne baktığımda çizikler olduğunu fark ettim.
O an vücudumda hissettiğim tüm üzüntü öfkeye döndü.
Bakışlarımı Mathew'den Theo'ya çevirdim.
"Bunu size kim yaptı?"
"Azgedalılar." diye yanıtladı Theo hıçkırıklarının arasından.

O an kalbim sıkıştı, dikkatleri dağılsın diye Bellamy ateşin Floukru'da olduğunu söylemişti.
Tüm bunlar onun düşünmeden söylediği bir söz yüzünden yaşanmıştı.

Mathew huzursuzluğumu hissetmiş gibi ağlamaya başladı, başını avcumun içine alarak küçük bedenini kendime yaklaştırdım.
"Bundan sonra dünyaya karşı ikimiziz ufaklık, asla yalnız kalmayacaksın." diye fısıldadım kulağına.
Beni anlamış gibi ağlamayı bıraktı.

Ölüler kadar yaralılar da çoktu, Luna savaş anında halkının yanında olamadığı için müthiş bir suçluluk hissediyordu.
Biraz olsun bu duyguyu bastırabilmek için yaralılara yardım etmeye çalışıyordu.
Mathew'ı kucağımda sallarken Luna'ya doğru yaklaştım.
"İnsanları kampa götürmeliyiz, burada yaşayamayız." dedim
Haklı olduğumu ama bunu nasıl yapacağını bilmediğini söyledi.

Klanımızdan durmu iyi olan genç bir çocuğu yanıma çağırdım.
Cebimdeki haritayı çıkartıp kampın olduğu yeri işaretledim ve çocuğa yolu anlattım.
"Yarın günbatımına yakın buraya varırsınız, unutma kampa gittiğinde Bellamy'i bulacaksın."
Çocuk başını yukarı aşağı salladı.
Hafifçe başından öperek atına binmesine yardımcı oldum.

Ertesi gün olduğunda erzaklarımızı tamamen toplamış kamptan gelecek yardımı bekliyorduk.
Kıyıda taşların üstüne oturmuş, denizi izliyordum.
Theo usulca yanıma geldi, ses çıkarmak istemiyormuşçasına ağır ağır yanıma oturdu ve bir şey söylemeden başını omzuma yasladı.
Ellerini avuçlarımın içine alarak öptüm.
"Ne yapacağımı bilmiyorum." dedi
"Neyi?" diye sordum onu incitmekten korkan bir edayla.
"Isa öldüğünden beri içimde kocaman bir boşluk var- nasıl dolduracağımı ne yapacağımı bilmiyorum." gözünden bir damla yaş omzuma düştü.
Cevap veremedim, bir süre duraksadıktan sonra ekledi;
"Mathew'ı onsuz nasıl büyüteceğimi bilmiyorum, Isabelle ile onun büyümesini izlemek-."
"Onun büyümesini izlemek çok güzeldi. Bunun tadını yalnız başıma nasıl çıkaracağımı bilmiyorum."

Onun bu çaresizliği beni çok üzüyordu. Tanıdığım en sevgi dolu insanın gözlerimin önünde sevgisini kaybedişini izlemek çok ağırdı.
Doğrulup uzattığım bacaklarımı bağdaş haline getirdim ve onun gözlerine bakacak şekilde döndüm.
"Belki Isa göremeyecek onun büyümesini ama biz Mathew'ın büyüğüşünde Isa'yı göreceğiz."
Dolu gözlerle bir süre bana baktı.
"İçindeki boşluk hiç bir zaman dolmayacak belki ama o boşluğu birlikte başka anılarla süsleyebiliriz."
Theo gözünün yaşını elinin tersi ile sildikten sonra bana sıkıca sarıldı.
"Söz veriyorum senin ve Mathew için daima burda olacağım."
"Biliyorum..."

Ne kadar süre daha bekledik bilmiyorum yalnızca hatırladığım Theo'nun omzumda uyuyakalmasıydı.
Luna bağırarak yardımın geldiğini söylediğinde Theo sıçrayarak uyandı.
Bellamy arabayı sürerken abim yan koltuğunda oturmuş bize doğru bakıyordu.
Hemen arkalarında Octavia atının arkasına bağladığı at arabasıyla geliyordu, Lincoln da kendi atıyla peşindeydi.
Kıyıya yaklaştıklarında Bellamy frene çok sert bir şekilde bastı, arabadan hızlıca inip koşarak yanımıza geldi.
"Olabildiğince hızlı geldik, üzgünüm kayıplarınız için..."
Luna sadece ona sarılmakla yetindi.

Acaba bunların başımıza Bellamy yüzünden geldiğini bilse böyle sarılır mıydı? ya da benim Bellamy'i suçladığımı öğrense bana kızar mıydı?

Bellamy sessizce yanıma gelip durumumu kontrol etmek istercesine elini yanağıma koyup bir süre bana baktı.
Yüzüm asık bir şekilde başımı yavaşça sağa sola silktim.
Bir şey demeden bana baktı.
Abim çoktan yaralıları arabalara bindirmeye başlamıştı ona yardım etmek için yanına gittiğimde sıkıca bana sarıldı.
"Bizimkiler iyi mi?" diye sordu sesinden telaşı anlaşılıyordu.
"Isa'yı kaybettik." diye cevapladım onu.

Abim sersemlemişti, uzun haftalarımızı birlikte geçirdiğimiz arkadaşımızı kaybetmek en az benim kadar ona da ağır gelmişti.
Derin bir nefes alıp gözlerini yumdu.
Bir çocuk elinde kutu dolusu eşyayla gelip
"Abi bunları alabilir misin?" diye sorana kadar eli göğüsünde gözleri kapalı halde kaldı.
Gözlerini çocuğa bakmak için açtığında ardı ardına yaşlar döküldü.
Çocuğun saçını okşadıktan sonra elindeki kutuyu alıp arabanın arkasına yükledi.

Çok geçmeden herkes ve her şey arabalardaydı.
Luna bindiği at arabasından bana seslendi;
"Yola çıkıcağız çiçeğim."
Artık yıkık dökük olan platforma dönük olan yüzümü ona çevirdim.
"Siz gidin, ben Azgeda'ya gidiyorum."
Luna arabadan endişeyle inip yanıma geldi.
"Nasıl?"

"Halkımızın intikamını almadan yaşayamam."
"Isa olsa bunu yapardı." dedim arka arkaya.

Luna bir şey diyecekti fakat vazgeçti.
"Beş gün içinde kampa dönmezsen gelir onların soyunu kuruturum." dedi daha önce hiç duymadığım ciddi ses tonuyla.
"Dikkatli ol." diye ekledi.

Onu öperek atıma bindim.
Bellamy ise göz bebekleri titreyerek arabadan bize bakıyordu.
Luna yeniden arabaya bindiğinde haraket etmeye başladılar.
İkimizde zıt taraflara giderek gözden kaybolduk.

Tüm yalnız insanlar||The100Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin