Conclave'in olacağı günün sabahına borazan sesleri ile uyandık, kaldığımız yere kapıyı çalmadan giren Theo; elinde tuttuğu kutu ve yüzünde kocaman gülümsemesi ile gözlerini henüz açamamış olan bize bakıyordu.
"Seni hazırlama zamanı!" diyerek elindeki kutuyu yere bıraktı ve yere serili olan yatağımızın ayak ucuna bağdaş kurarak oturdu.
"Beni savaş için mi süsleyeceksin?" dedi Luna uykulu gözlerini ovarak.
"Evet?" dedi Theo eline aldığı siyah boyayı su ile ıslatırken.
Theo'nun ciddiyeti kıkırdamama sebep olduğunda Luna'nın yüzüne bir gülümseme yayıldı.
"Pek keyif alıyorsun?" dedi Luna bir yandan yatakta doğrulurken.
Theo elinde tuttuğu ıslak bezi elime tutuşturdu.
"Lulu'nun yüzünü siler misin?" dedi ancak bu bir ricadan çok emire benziyordu.
Söyleneni yapıp Luna'nın yüzünü sildim.
Su ile karıştırdığı siyah tozu parmaklarına alıp Luna'nın gözlerine sürdü Theo, bunu yaparken çok keyif aldığı her halinden belliydi.Gözlerini boyamayı bitirdiğinde hafifçe çekilerek baktı Luna'ya.
Theo'nun gözleri yaşla dolunca meraklı bakışlarımı ona çevirdim.
"Isabelle seni yeniden dövüşürken görmek çok isterdi..." dedi elini beze silerken, ardından sıkıca sarıldı Luna'ya.
"Saçlarını örmemi ister misin?" diye sordu göz yaşlarını silerek.
"Böyle daha rahat, teşekkür ederim." dedi Luna ve Theo'nun yanağına bir öpücük bıraktı.Küçücük odada kaç dakika kaldık bilmiyorum, Bellamy'nin odaya girerek durgun bir şekilde "herkesi meydana çağırıyorlar." demesi ile neşemiz ortadan kayboldu ve gerçekliğe döndük.
Kulübeden çıkıp meydana doğru ilerlerken Luna'nın koluna girmiştim.
Bellamy yüzündeki hafif gülümsemeyle yanımıza gelerek avucunu açtı.
Bir parça ekmeğin içine hangi hayvana ait olduğunu anlamadığım etten koymuştu.
"Bir de çalı meyvelerinden var." diyerek öteki avucunu açtı.
"Hiç değilse enerji verir." diyerek gülümsediğinde Luna yürümeyi bıraktı.
Avucundakileri kendi eline aldıktan sonra tek koluyla sıkıca kavradı Bellamy'i.
Luna "Teşekkürler..." diye fısıldadığında, Bellamy
"Ben teşekkür ederim." diye karşılık verdi.Luna yeniden bana döndüğünde gözlerimin içine bakarak derin bir nefes aldı ve başını hafifçe eğerek gülümsedi.
"Geç kalmak istemeyiz Lulu."
Elini kavrayarak yeniden yürümeye başladım.
Meydana geldiğimizde yarışmacılar tek tek sahneye çıkıp klanlarının sembolü bulunan kolyeleri takıyorlardı.
Luna'nın adı çağırıldığında başıma bir öpücük kondurduktan hemen sonra sahneye çıktı.
"Klanından çok az kişi kaldı, uğuruna savaşmana değer mi?" diye sordu Gia.
Luna bakışlarını kıza çevirdiğinde Gia ürpererek huzursuzca yerinde kımıldadı.
"Klanım benim ailem, onlar için her şey değer. Bir kişi kalsa bile." dedikten sonra Gia'nın elindeki kolyeyi çekerek boynuna taktı.Sahneden inip yanıma geldiğinde elimi tutarak düello sahasına doğru yavaşça yürüdü.
Borazan sesini beklerken Theo'nun kucağındaki küçük Mathew'ı öpücüklere boğduktan sonra herkese kısaca sarıldı, sıra bana geldiğinde ise elini yanağıma yaslayarak bir süre bana baktı.
Dudağıma öpücük bıraktıktan sonra geri çekilerek gözlerini açmadan bir nefes aldı ve yeniden beni öpmek için eğildi.
"Bu da şans öpücüğümdü." dedi tam çekilmeden.
Borazan sesi yankılandığında kollarımı sıkıca boynuna sardım.
"Başaracağını biliyorum." diye fısıldadım kulağına.
Boynuma hızlı bir kaç öpücük kondurduktan sonra alana doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladı.
Son olarak bana sarılmak için gelen Octavia'yı kollarımın arasına aldım "Dikkatli ol!" diyerek hafifçe sıktım kolunu.
Başını onaylar anlamda sallayarak yanımdan uzaklaştı.
Luna kapıdan içeri girecekken yüzünü yeniden bize doğru dönerek haykırdı; "Seni seviyorum çiçeğim!"Yüzüme yayılan gülümseme ile yaşlarla dolan gözlerim Bellamy'nin bana uzunca bakarak bir damla göz yaşı dökmesine sebep oldu.
*Conclave*
"Başlıyoruz..." dedi Luna gülümseyerek Octavia'ya bakarken.
Octavia'nın içini kaplamış olan endişe Luna'nın huzur verici gülümsemezi ile ortadan kayboldu.
"Bunu yapmak istediğinden emin misin?" diye sordu Octavia buruk bakışlarla Luna'ya bakarken.
"Evet, hiç olmadığım kadar." dedi ve bakışlarını Octavia'dan kaçırdı.
Borazan sesleri arka arkaya yankılandığında Luna Octavia'yı tek koluyla kavradıktan sonra başına bir öpücük kondurdu.
"Dikkatli ol, kahramanlık yapma!" dedi Luna kolunu sıkıca kavradığı Octavia'ya dolu gözlerle bakarken.
"Tamam, sen söyleyene kadar saklanacağım." diye yanıtladı Octavia.
"Tehlikelileri öldürdükten sonra seni bulurum." dedi ve ardından koşarak Octavia'nın yanından uzaklaştı.
Luna ile Octavia iki farklı yöne doğru ilerken Roan, Luna'yı arıyordu.
Güçlü bi rakip olduğunu bildiği Luna'nın, Yn'nin intikamını almak için mümkün olan en hızlı şekilde kendini öldüreceğini biliyordu.
Eğer Luna kendisini bulmadan önce kıvırcık saçlı kızı bulup öldürürse yaşama ihtimali olduğu düşündü.
Ancak öyle olmadı, Roan meydana doğru ilerlerken Luna henüz yeni öldürdüğü adamın kolyesini almış boynuna takmıştı.
"Seni bu kadar erken görmeyi beklemiyordum." dedi Luna belindeki kılıcı çekerken.
"Çabucak aradan çıkarmak istedim seni." diye karşılık verdi Roan.
Luna kısa bi kahkaha attıktan sonra Roan'a doğru bir kaç adım attı.
"Görelim bakalım en iyi hareketlerini." dedikten hemen sonra saldırıya geçti.
Roan savunmaya geçtikten kısa bir süre sonra asit yağmuru yağmaya başladı.
Damarlarında gezinen siyah kan sayesinde en ufak acı hissetmiyordu Luna, onun aksine Roan acı içerisinde kıvranıyordu.
Luna yaptığı hamleyle Roan'ı silahsız bıraktıktan hemen sonra dizine attığı tekmeyle adamın yeri serilmesine sebep oldu.
Luna yavaşça yerde kıvranan Roan'a yaklaştı, eli ile kavradığı saçlarını çekerek adamın kendisine bakmasına sebep oldu.
"Asit can yakıyor muymuş?" dedi sinirden dolan gözleriyle Roan'a bakarken.
"Yn'e özür dilediğimi söyle..." diye kısık sesiyle fısıldadı Roan.
Luna bir anlığına donakaldığında Roan asitten tamamen yanmış bedeninden kurtulmak istercesine yalvarmaya başladı; "Öldür beni, lütfen..."
Luna kısa bir süre bakakaldı acı içinde ağlayan adama.
"Luna, lütfen..." diye fısıldadı yeniden.
"Yu gonplei ste odon" kılıcı ile boynuna derin bir kesik attı Luna.
Saniyeler içinde Roan'ın gözündeki ışık sönmüştü.
Luna kana bulanmış kolyeyi Roan'ın boynundan çıkartı ve diğer dört kolyesinin üzerine taktı.Siyah kanlılar için zorla götürüldüğü eğitim kampında Luna, kraliçenin oğlu olduğu için özel eğitim gören Roan ile büyümüştü.
Lexa, Roan, Luna birlikte dövüşmeyi öğrenmelerine rağmen Luna bariz bir şekilde hep öne çıkardı.
Buna rağmen kampı terk etmeyi seçmişti, bu nedenle korkak ilan edilmesi çok uzun sürmedi.Çocukluğunu birlikte geçirdiği bu adamın yatan cansız bedenine karşı üzüntü duyuyordu elbet ama sevgilisine yaptıklarından sonra duyduğu öfke kalan her şeyi bastırıyordu.
Tüm bunlar olurken Octavia sözünde durmak yerine dövüşmeyi tercih etti.
Yerde nefes nefese yatan adamın sırtına ayağı ile bastırdı.
"Gözümü çıkaracaktın piç!" dedi gözünün hemen yanındaki kesikten akan kanları eliyle silmeye çalışarak, ardından kılıcını adamın kafatasına saplayarak üçüncü dövüşünü de kazandı.
Sıra Luna'yı bulmaya geldiğinde ayakları ilerlemek istemiyordu.
Ne kadar süre olduğu yerde kaldığını bilmiyordu.
Luna'nın sesi ile irkilerek arkasını döndüğünde Luna'nın kendisine doğru hızlı adımlarla ilerliyordu.Luna elinde tuttuğu yedi kolyeyi hava kaldırdı.
"Sende kaç var?" diye seslendi.
"Altı..." diye yanıtladı Octavia.
"Bir tek biz kalmışız..." diye sessizce mırıldandı Luna ardından kafasını kaldırarak "Sıra bende..." dedi.
Octavia elindeki kılıcı yere düşürdü.
"Bunu yapamam Luna, başka yolu olmalı!" diye yalvarırcasına haykırdı.
"İki kazanan olamaz Octavia, başka yolu yok." diye karşılık verdi Luna.
"Luna-." cümlesini tamamlayamadan Luna atıldı.
"Octavia, lütfen..." dedi eğilerek yerden aldığı kılıcı Octavia'nın eline tutuşturarak.
"Yn'e iyi bak." diye fısıldadı Luna gözlerini yumarak.
"Luna..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tüm yalnız insanlar||The100
FanfictionY/N Murphy, 100 çocuk suçlunun bulunduğu indirme gemisine gizlice binerek dünyaya iner. Dünyayı ve kendini hiç beklemediği bir halde bulacağından haberi yoktur...